Osmanlı toplumu, çarşıda ticaretini yaparken de üç günlük dünyanın üç kuruşluk kazancı için kul hakkına girmeyi kendine ar görür. Bu durum yabancı gezginlerin de dikkatini çekmiştir nitekim Fransa’dan Osmanlı’nın doğu illerinde inceleme yapmak için gelen Teophile Deyrolle şöyle demektedir:
“Türk (müslüman demek istiyor), ciddi ve sessiz, çubuğunu içerek müşterisini bekler. Müşteri alacağı şeyi elinde evirip çevirdikten sonra değerini sorar. Dükkancının ağzından bir rakam düşer. Artık pazarlık etmek faydasızdır… Rum ile Ermeni tamamen başkadır. Müşteriye seslenir, elbisesinden tutup çekerler. Müşteriyi bir laf sağanağına tutarlar. Ona en yumuşak kelimelerle hitap ederler. Kardeşim, derler. Ruhum, dostum derler ve gösterdikleri malın iki kat değerini isterler.”
Osmanlı çarşısı, değişen dünyanın etkisinden kendini koruyamamış olsa da, kökenleri Ahîliğe dayanan pek çok uygulama günümüzde de yaşatılmaya devam edilmiştir. Yakın zamana kadar eski esnafların olduğu bazı çarşılarda işe başlarken “sabah duası” geleneğinin devam ettiği vâkidir.
(Alıntı)