Adı, Mari Gerekmezyan’ dı…
Ermeni asıllıydı…
Güzel Sanatlar Akademisi’nin Heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelmişti…
Çok başarılıydı…
Ünlü ressam ve yazar Bedri Rahmi de, o dönemde orada asistan olarak görev yapıyordu ve evliydi. İşte burada tanıştı bu ünlü aşk hikayesinin kahramanları…
Hatta eşi Eren Hanım’dan bir çocuk sahibi olduktan çok kısa bir süre sonra tanışmıştı Mari ile ve ölesiye aşık olmuştu bu genç kadına.
Delice sevdiler birbirlerini…
Dillere düştüler…
Edebiyatımızın bir diğer değerli ismi İlhan Berk, arkadaşı Bedri’nin, Mari’ye duyduğu aşk yüzünden şair olduğunu, şu sözleriyle anlatmıştır:
“Resimler Bedri Rahmi’nin Talaslı’sını anlatmasına yetmemiştir. Onun için sıraya girmiştir şiir, o yüz için…”
Bedri Rahmi ile Mari arasında başlayan büyük aşk, atölye buluşmalarıyla devam ediyordu.
Sevdiği adamın büstünü yaptı…
Ünlü ressam da onun portrelerini çizdi…
Günlerce aylarca büyük bir aşk yaşadılar.
Birbirlerine seranat yaptılar.
Elbette bir süre sonra bu durumdan, Bedri’nin eşi Eren Hanım da haberdar olacaktı ve oldu da… Eren Hanım sessizce ve sabırla eşinin ona ve yuvalarına döneceği günü bekliyordu…
Bir rivayete göre, Mari’nin ailesi de bu aşka karşıydı ve onu Bedri’den uzak tutmak için zorla evlendirmeye bile kalkışmışlardı. Ama nafile…
Mari’nin kaşı kara, gözü kara, bahtı da karaydı…
Sonunda ailesi ve Ermeni toplumu onu terketti, İtinayla yalnızlaştırıldı…
Dönemin basını, Ermeni olduğu için Ankara’daki Resim Heykel sergilerinde üst üste aldığı ödüllerde adını bile geçirmedi.
Buna rağmen sevgilisini hiç terketmedi…
Ta ki hastalanana kadar…
1947 yılında tüberküloza yakalandı..
İstanbul Alman Hastanesi’ne yatırıldı..
Durumu ağırdı..
Antibiotik gerekiyordu..
Ama dünya savaşı yeni bitmişti.
Ülkede ilaç yoktu.
Ünlü ressam sevgilisini kurtarmak için tablolarını sattı.
İlaç için her yolu denedi.
Şiirler karaladı.
Ama olmadı…
Mari Gerekmezyan 1947 yılının 12 Ekiminde 37 yaşında yattığı İstanbul Alman Hastanesi’ nde hayata gözlerini yumdu…
Sensiz bana canım dünya haram olsun.
Bedri Rahmi, kahrolmuştu… Kendisini içkiye verdi, sanatına küstü. Onu toparlayan ve hayata döndüren ise yine, onun eve dönüşünü bekleyen eşi Eren olacaktı. Eren Eyüboğlu, eşini hayata döndürmek için çok çabaladı. Sonunda da başardı. Daha doğrusu Büyük Kulüp’teki o geceye kadar, başardığını sanıyordu…
Mari’ nin ölümünün ardından 2 yıl geçmişti…
1949 yılının bir ilkbahar günüydü..
İstanbul Büyük Kulüp’te bir toplantı vardı..
O gece Büyük Kulüp’tekiler özel konuk olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’ ndan bir şiir okumasını istediler…
Bedri Rahmi ayağa kalktı.
Şiiri okumaya başladı.
Ama gözyaşlarını tutamadı.
Bir yandan mısraları söylüyor, bir yandan sular seller ağlıyordu.
Gözyaşlarına mendil yetmiyordu…
“Karadutum, çatal karam, çingenem…
Nar tanem, nur tanem, bir tanem…
Ağaç isem dalımsın salkım saçak…
Petek isem balımsın ağulum…
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan..
Yoluna bir can koyduğum…
Gökte ararken yerde bulduğum…
Karadutum, çatal karam, çingenem…
Daha nem olacaktın bir tanem.
Gülen ayvam, ağlayan narımsın…
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Sigara paketlerine resmini çizdiğim,
Körpe fidanlara adını yazdığım,
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam.
Sıla kokar, arzu tüter,
ılgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten
topyekun azade…
Hani şu ekmeği elden suyu gölden
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum
Netmiş, neylemiş, nolmuşumBEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU