Eyyy Amariga, eyyy İsrayılll, eyyy Alamanyaa…
Bunlar bir kenarda dursun. Türkiye’de ilk kez koalisyonun olabileceğini Türkiye’ye gösteren DSP+MSP’nin başka bir vatanperver icraatini anlatalım. İCRAAT diyoruz, bağırıp çağırıp halkın gazını alma değil.
Türkiye’de bulunan 21 Amerikan üssü kapatılıyor, Amerikan bayrakları indiriliyor, Türk bayrakları çekiliyor. Aynı Ecevit, bir kez daha iktidara geldiğinde (1999), bastırıyor ve terörist başı, bebek katili Abdullah Öcalan’ı diplomasiyi devreye sokarak Türkiye’ye getiriyor ve terör bitme noktasına geliyor. Ta ki AKP teröristlerle müzakere etmeye başlayıncaya kadar.
Hepsini açıklayacağım, fakat şimdi sizi biraz tarihte gezintiye götüreceğim.
Amerika – Türkiye İlişkileri
Osmanlı, “geçici olarak” Kıbrıs’ı İngilizlere bırakıyor. Savaş çıkınca, adanın üzerine konuyorlar tabi ki. Sömürge haline getiriyorlar. 1954’te Yunanistan Kıbrıs meselesinin bu formülünü Birleşmiş Milletler’e götürüyor. Ancak o zaman Türkiye uyanıyor ve itiraz ediyor. “Kıbrıs’ta iki halk vardır, iki eşit cemaat vardır. Tek halkın arzusu üzerine Kıbrıs, koloni idaresini değiştiremez. Yunan kolonisini getirmek istiyorlar”.
Hoşlarına gitmiyor tabi ki. Plebisit yapacaklar fakat siyasi olarak imkansız. EOKA kuruluyor. Rumlar bağımsızlığı kazanacak ve ENOSIS’i kuracak, yani Yunanistan’a bağlanacak. Tabi diplomasiyi iyi biliyor çakallar, referandum gerek. Türkiye bastırıyor, İngilizler durumun farkında. Haliyle olmuyor. Plebisit yapıyorlar fakat klisede. Yani kliseye gidip kararınızı belirtiyorsunuz. Ne kadar meşru düşünün? Referandum yapılsa, adanın %80’i Rum, %20’si Türk.
İngiltere’de diyor ki: “kaderi tayin hakkı Kıbrıs’ta iki tarafındır, tek yanlı kullanılmaz”. Haliyle Rumlar Yunanistan’a bağlanmak isterse, Türklerin de Taksim hakkı gündeme gelir. EOKA, İngilizlere karşı yürüttüğü sözümona “bağımsızlık mücadelesinde”, Türklerin kararlılığını görünce, şiddeti Türklere çevirir ve 33 Türk köyünü basar, halkı katleder.
Plebisitin klisede yapılması, tabi ki politikada din kullanımı (tanıdık geldi mi?) gibi bir olgunun yanında, din adamını (Makaryos) yükseltecekti. Daha sonra ENOSIS’in bir hayal olduğunu görüp, daha fazla diretilmemesini istemişti Makaryos ve darbe ile yerinden edildi. Buraya geleceğiz.
1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur. Çeşitli kurallar vardır, evet mecliste Rumlar çoğunluktadır ancak bir şeyin yasalaşması için “hem Rum tarafının hem Türk tarafının 3’te 2’sinin ayrı ayrı kabul etmesi”, işte bakanlıklardaki dağılım vs. Tabi ki Rumlar çakal, durur mu. Makaryos sinsi sinsi davranarak 3 yıl sonra 10 maddelik bir plan hazırlıyor. Bir kanun çıkartmaya çalışıyor. Bununlarla birlikte Türkler kurucu azınlık olmaktan çıkarak, azınlık olacak. Sadece azınlık. Tabi ki kaos başlıyor ve Türkler işlerine dahi gidemez hale geliyor. Devlette görevlerini icra edemiyor. 1964’te İnönü hükümeti çıkartma için harekete geçiyor.
Amerika Durur mu?
Lyndon B. Johnson, 5 Haziran 1964’te dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye mektup yazar ve Kıbrıs harekatı konusunda duyduğu endişeyi dile getirir. Tabi mesaj açıktır ve mektup diplomatik bir dilden oldukça uzaktır. İnönü’nün yanıtı da serttir, “yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de o dünyada yerini alır”. Tabi Türkiye Cumhuriyeti’nin NATO’ya girme nedeni belliydi, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’nin boğazlarına talip olması. Kızıl Devrim sonucunda Doğu bölgesinde işgal edilmiş topraklarımızı geri bıraktılar fakat bu sefer tehlike büyüktü. Bu yüzden mektup içinde şöyle bir mesaj daha vardı: “eğer Sovyetler Birliğini karşınızda bulursanız, yanınızda biz olmayacağız”.
Bülent Ecevit Devri (Devirleri Hatta)
Amerika’da muhafazakar hükümet vardı ve uyuşturucu tüketimi yükseliyordu. Haliyle bir şeyler yapılması gerekirdi ve Türkiye’deki haşhaş üretimine yüklenildi. Türkiye’nin haşhaş üretimini yasaklaması isteniyordu (dikte ediliyordu) fakat bu sefer iktidarda Bülent Ecevit vardı. 1971’de yasaklanan haşhaş ekimi, 1974’te tekrar serbest hale getirildi.
Tabi ki ara gerilmişti. Şimdiki hükümet ABD’nin çıkarlarını koruyup, askerine dua ede dursun, Bülent Ecevit o dönemde karşıydı ve buna rağmen dış mihraklar diye söylenmiyordu. Çünkü diplomasiyi iyi biliyordu.
1974’te Amerika’ya rağmen, Necmettin Erbakan’ın MSP’si ve Bülent Ecevit’in DSP’si birlikte Kıbrıs Barış Harekatı için karar aldılar. Türkiye’ye silah ambargosu konuldu, petrol bulamıyorduk. Peki o dönemde Türkiye’ye kim yardım etti dersiniz? Kaddafi’nin öldürülmesine göbek atanlar bilmez, iktidar Kaddafi’nin ölümüne sessiz kalırken; Ankara’da üniversite okuyan Kkaddafi bize silah ve petrol sağladı. Türk Hava Yolları reklam filminde de göreceksiniz, uçakların koltukları sökülüp malzemeler taşındı.
Tüp ve Yağ Kuyrukları
Bugün Ecevit ve Erbakan’ın tırnağı olamayacakken 1974 sonrası tüp ve yağ kuyruklarına laf atan ve tarihini, gerçekleri, politikayı bilmeyen cahil kesimin delicesine alkışladığı o meşhur tüp ve yağ kuyrukları var ya; işte onlar ambargo sonrasıdır.
Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti, ne Kıbrıs Türk’ünün ne de Türk milletinin şerefini ezdirmedi, Kıbrıs Türk’ünün canını korudu ve bunun için halka döviz bozdurun demedi, bedel ödemesi gerekiyorsa bedel öderiz ama Türk’ü ezdirmeyiz dedi. Birileri Türk sözcüğünden rahatsız olup “ne mutlu Türküm diyene”, T.C. tabelalarını indirsin; milliyetçiliği ayaklar altına alsın.
Peki sonra?
25 Temmuz 1975 Bakanlar Kurulu Kararı
1975 yılının Mart ayında, AP-MSP-MHP-CGP koalisyon hükümeti kuruldu. Süleyman Demirel başta idi. ABD’nin ambargosu sonucunda Demirel uzlaşı çalışmaları içine girse dahi, ABD buna yanaşmayınca; Demirel’in önderliğindeki koalisyon hükümetinin aynı sertlikte cevap vermesinden başka bir çare yoktu. 21 Amerikan üssü kapatıldı (buraya dikkat NATO değil, ABD üssü), İncirlik üssü ise sadece NATO’ya verildi.
Tabi bu sürede eklemem gerekir ki, Türkiye uzun bir süre hükümet kuramama krizi ile karşılaşmıştır. Azınlık hükümeti, güvenoyu alınmıyor, koalisyon kuruluyor ve dağılıyor… Dalgalanma süreci ama Türk’ün göğüsü kabarık, çünkü Amerikalılara ezdirmediler kendilerini!
1999
1999’da ise yine Ecevit geliyor, DSP-MHP-ANAP koalisyonu. Bir kriz devralıyor bu hükümet. Üretimin olduğu Marmara bölgesini büyük bir deprem vuruyor (ki 2004-2005’lere kadar yaralar ancak sarılıyor). Ecevit’in Anıları (Mehmet Çetingüleç) kitapta Bülent Ecevit diyor ki; “1999 hükümeti ile birlikte acı reçeteyi uygulamaya soktur. Tam krize karşı önlem paketinin sonuçlarını alacaktık ki, Devlet Bahçeli bir anda erken seçim istedi”. Yani şunu anlıyoruz AKP iktdara geldiğinde internet ve teknoloji gelişiyordu, ekonomik kriz için uygulanan acı reçetenin sonuçları geliyordu, Marmaray gibi projeler tamamlanmıştı (bknz: Marmaray-tüp geçit- AKP’nin işi değildir!); bütün bunların üzerine devlet kurumları satılarak sıcak paralar geldi, bir psikolojik etki yaratıldı (liberallik üzerine, AB üyeliği üzerine) ve bir süre, 2010-2013’e kadar bu güzelce gitti. Şimdi ise patlıyor.
1999 koalisyon hükümeti, terör konusunu çözmeye niyetliydi ve diplomatik baskı ile birlikte terörist başı, bebek katili Öcalan’ı ülkeye getirdiler. Terör rakamlarına bakıyorsunuz, terör neredeyse bitirilmiş.
Tabi bu işin nimetini de 2005’lere kadar AKP yiyiyor. Sonra AKP, terörle müzakere dönemi başlıyor. Atatürksüz, Türk bayraksız seyyar mahkemeler dağın eteklerine kurulup tiyatral bir yargı oluşturuluyor. Oslo tutanakları ve dahasında şok olacağımız pazarlık konuları ortaya çıkıyor.
2005’te Erdoğan, Diyarbakır’a gittiğinde konuşması değişiyor. 2009’da ise Çözüm Süreci resmen değişiyor. T.C. tabelaları kaldırılıyor, Andımız kaldırılıyor, “ne mutlu Türküm diyene” tabelaları Diyarbakır’da sökülüyor. Milliyetçiliği ayaklar altına aldık deniyor. Bakıyorsunuz 2005’ten sonra terör saldırıları tırmanışta.
Kan Uykusu belgeseline bakıyorsunuz, PKK’nın Öcalan harici yakalanmamış/öldürülmemiş 300 kadar üst düzey kadrosu varmış ve Osman Pamukoğlu’nun gerilla tipi askerleri (aylarca dağlarda dolaşıyorlar), tam bu toplantı sırasında orayı basıyor. Pat telefon, ABD uçakları, BM helikopterlerini vurdu geri çekilin. Sonra Osman Pamukoğlu görevden alınıyor.
Yani Türkiye bunlarla uğraştı.
Sonuç Olarak: AKP’den Ne İş?
Tarım ve hayvancılığı bitiren, eğitimi rezil eden, şehirleri binalaştırıp doğayı katleden, işi bilen insanların olduğu kurumlara imza yetkisini elde tutan kendi siyasi yandaşını koyarak kurumu rezil eden (TÜBİTAK), dışişleri konusunda rezil ötesi işler çıkartan AKP; hepsini yaptıktan sonra yani üretimi, arge yapabilecek akılları, askerleri yok edip devamında devleti zayıflatacak sahte davalar ve cemaatlere devletten yer açma (FETÖ sonrası Menzil’e yöneldiler örneğin) kalkıp dış mihraklar diyorlar…
Ekonominin rezil olacağını 2015’ten başlayarak yazmışım. 2016’da, 2017-2018’de başlayacak Türkiye merkezli ekonomik krizi yazmışım. Bunun geleceği belli, dış mihraklara falan bakmayacaksın. Fakat el attıkları her şey (enerji merkezi olma ve savunma sanayi harici her şey) rezil durumda. Kalkıp dış mihraklar demek saçmadır.
ABD yaptırım uyguluyor, biz gerekeni yapacağız diyorlar. Ne yapacaksınız merak ediyorum? ABD’ye çok kızdınız örneğin, peki ne olacak sonra? Öyle eyy demekle olmuyor bazı işler. Söz söylendikten sonra adım atılmalı ve atılan adımlar, sözleri takip etmeli. Yarın öbürgün birileri kandırmasın yine?
EMRE ÇETİN