Evliya Çelebi’nin tabiriyle Osmanlının üç büyük gümrüğünden biri olan Erzurum, ‘Saadet Şehri’dir.

Anadolu’nun en kadim şehirlerinden biri olan Erzurum, geçmişten günümüze kültürel zenginliği, yiğit Dadaşları, sert iklimi, millî manevi değerlere bağlılığı ve Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı şehir olma özelliği ile tanınır ve bilinir.

Evliya Çelebi’nin tabiriyle Osmanlının üç büyük gümrüğünden biri olan Erzurum, ‘Saadet Şehri’dir.

Elinden ve dilinden emin olunan, sözüne güvenilir insanların yaşadığı bu yüce şehir, taşıdığı misyonu ile Anadolu’nun her köşesinde insanına referans olacak bir isme sahiptir.

Bütün bu özelliklerine rağmen son birkaç aydan beri Erzurum’un imajıyla ilgili basit ve seviyesiz yaklaşımların sosyal medya ve haber kanallarında yer alması oldukça üzüntü verici bir durumdur.

Hatırlanacağı üzere, yakın zamanda yayında olan bir TV dizisinde Erzurum’un sürgün yeri olarak gösterilmesi ve akabinde bir ajans muhabirinin  ‘Para verseler gitmem derdim, ama iş icabı gidiyorum!’  demesi tepkimizi çekse de böyle bir algının oluşmasındaki sebebi ve arka planı aramak ve sorgulamak zorundayız!

Öyle ki, Erzurum’la ilgili olumsuz algılara haklı tepkilerimizi verirken, şehrin tanıtılması ve imajı yönündeki sorumluluklarımızı da yüksek sesle konuşmalıyız.

Geçmiş dönemlerde hiç konuşulmayan Erzurum’la ilgili negatif söylemlerin bu günlerde konuşulur olması bizim şehri ve onun kadim kültürünü yeteri kadar tanıtamadığımız ve bu kültürü yaşayamadığımızla ilgili olabilir mi? diye de düşünmek zorundayız.

Yine yakın zamanda İstanbul’da yapılan Erzurum Tanıtım Günleri’ne davet edilen bir parti genel başkanının etkinliğe alınmaması günlerce basında konuşulmuş, Erzurum adının geçtiği böylesi bir ortamda yaşananlar şehir adına olumsuz algılara fırsat vermiştir.

Son kırk yıldır iktisadi yönden zorlu bir süreçten geçen Erzurum, göç olgusunun önüne geçemediği gibi kültürel değerlerinin yaşaması ve yaşatılması konusunda da sıkıntı yaşamaktadır.

Erzurum’un kültür pınarlarından beslenen ve kubbede hoş sada bırakan Şair Nef’i, İbrahim Hakkı Hz., Âşık Emrah, Ziya Paşa, Şükrü Paşa,  Alvarlı Muhammed Lütfü Efendi , Nurettin Topçu, Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İsmail Saib Sencer, Osman Kemali Efendi, Âşık Sümmani, Prof. Dr. Nusret Karasu, Ömer Nasuhi Bilmen, Fatma Seher, Nene Hatun, Kadı Darir, Mehmet Arif Bey gibi ünlü simaların şehrin tanıtımında hatırlatılması ve duyurulması önceliklerimiz arasında olmasına rağmen şehrin imajının kadayıf dolması ve cağ kebabıyla sağlanmaya çalışılması sorunlarımız arasındadır.

Cumhuriyet’e ev sahipliği yapan ve Atatürk’ün hemşerisi ve milletvekili olduğu Erzurum’u bu önemli özellikleriyle yeteri kadar tanıtmak, duyurmak, hatırlatmak şehrin imajının vazgeçilmezi olmalıdır.

Anadolu kapılarının 1048 yılında yapılan Pasinler Savaşı’yla 1071 Malazgirt Savaşı’ndan önce Türklere açılmış olması, Erzurum’da aynı tarihte kurulmuş olan ‘Yağan Vakfı’nın Anadolu’da kurulan vakıfların ilki olması yine öne çıkan değerlerimiz arasında olmalıdır.

Kış turizmi ve sporları konusunda her türlü avantaja sahip olmasına rağmen Palandöken’i yeteri kadar tanıtamadığımız ve bu avantajı da istenilen düzeyde kullanamadığımız ortadadır.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Alev Alatlı, Selim Sırrı Tarcan, İsmail Habip Sevük, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Prof. Dr. Rasim Adasal gibi ülkemizin önde gelen insanlarının ifadeleriyle Erzurum’u tekrar tekrar duyurmak zorundayız. 

Kısacası son günlerde yaşanan olumsuz yaklaşımlardan ders çıkarıp şehrimizin imajının korunması konusunda eksikliklerimizin olduğunun farkına varmalı, Erzurumlular olarak önceliklerimizi belirlemeli, ülkenin her yanına sesimizi duyurmalıyız. Bu yaklaşımın yolu da şehri maddi ve manevi yönden kucaklamak ve kalkındırmaktan geçmektedir.

 

 

 

yenierzurumhaber.com

Exit mobile version