1. Haberler
  2. Genel
  3. Saadet Lideri Karamollaoğlu’nun Kongre konuşma metni

Saadet Lideri Karamollaoğlu’nun Kongre konuşma metni

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Saadet Partisi’nin dün Ankara’da 8. Olağan Büyük Kongresi gerçekleşti. Kongrede tarihi konuşma yapan Saadet Lideri konuşmasında ekonomiden, dış politikaya dikkat çekerek iktidarın yönetim şeklini eleştirdi.

Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şiiri ile başlayan ve Milli Görüş lideri Merhum Necmettin Erbakan’ın sözleriyle konuşmasını bitiren Karamollaoğlu’nun konuşması şu şekilde;

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem!

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam,
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam!

Doğduğumdan beridir aşığım istiklale,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale…

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırma da geç git, diyemem; aldırırım,
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zulme boyun eğmeyenler, hoş geldiniz! Haktan başkasının karşısında eğilmeyenler, hoş geldiniz! Ne pula ne de kula asla minnet etmeyenler, hoş geldiniz! Yalnız hakkı söyleyenler ve yalnız hakikatin peşinden gidenler, hoş geldiniz!

Bin kez budadılar körpe dallarımızı,

Bin kez kırdılar.

Yine çiçekteyiz işte, yine meyvedeyiz!

Bin kez korkuya boğdular zamanı,

Bin kez ölümlediler.

Yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz!

Bitmedi, daha sürüyor bu kavga ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Baharın müjdesi çiçekler; hoş geldiniz!

Saraylar saltanatlar çöker,

Kan susar bir gün,

Zulüm biter!

Menekşeler de açılır üstümüzde,

Leylaklar da güler.

Bugünlerden geriye;

Bir yarına gidenler kalır,

Bir de yarınlar için direnenler…

Yarınlar için direnenler; hoş geldiniz! Yolundan ve sözünden dönmeyenler, hoş geldiniz!

Değerli kardeşlerim; bundan tam 53 yıl önce merhum liderimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız ilk adımını attığında; “bir çiçekle bahar olmaz” diyenler olmuştu. Kendisi de “ama her bahar bir çiçekle başlar.” yanıtını vermişti.

İşte bu salon, işte nice karakışlara direnen, nice susuz çöllere dayanan sizler… artık dalları Kars’tan Edirne’ye, Horasan’dan Bosna’ya uzanan bir ulu çınarın temsilcileri olan sizler… Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun; işte ben bu salonda kökleri maziye bağlı, dalları atiyi kucaklayan o ulu çınarı görüyorum.

Muhterem Divan, Kıymetli Delegeler… Yurt dışından ve yurt içinden teşrif eden aziz misafirler, siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve basınımızın güzide temsilcileri, Türkiye’nin dört bir yanından koşup gelerek bu salonu, muazzam bir coşku ile dolduran davamızın fedakâr mensupları; hoş geldiniz!

“Yaşanabilir bir Türkiye”, “Yeniden büyük Türkiye” ve “Yeni bir Dünya”nın kurulması için gece gündüz çalışan hanım kardeşlerim, genç kardeşlerim; Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz! Allah sizlerden razı olsun…

Değerli hazirûn; sözlerimin hemen başında, atılan ilk tohumların yeşermesinde büyük emekleri bulunan öncülerimize rahmet diliyorum.

Eşref Edip’i, Süleyman Arif Emre’yi, Fehmi Cumalıoğlu’nu ve Fehim Adak’ı rahmetle anıyorum,

Ali Oğuz’u, Bahri Zengin’i, Cevat Ayhan’ı, Oya Akgönenç’i ve Ahmet Tekdal’ı minnetle anıyorum,

Ali Soylu’yu ve Adnan Demirtürk’ü özlemle yâd ediyorum.

Şevket Kazan’ı, merhum Yüksek İstişare Kurulu Başkanımız Oğuzhan Asiltürk’ü, ve elbette Hareketimizin Kurucusu Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızı saygıyla, rahmetle ve şükranla yâd ediyorum…

Her biri takatinin sonuna kadar mücadele etmenin timsali oldular. Her biri azmin, mücadelenin ve ahde vefanın destanlaşmış birer örnekleri oldular…

Allah hepsine rahmet eylesin, mekanları cennet, makamları âli olsun. Rabbim bizleri de cennetinde buluştursun inşallah… Öncülerimizden olan ve bugün burada bulanan kıymetli büyüklerimiz Recai Kutan ve Yasin Hatipoğlu beyleri ve Lütfi Doğan Hocamızı da candan selamlıyor, hürmetlerimi arz ediyorum.

Yarım asrı aşkın bir süredir birlikte bu davaya omuz verdik, birlikte cezaevinde yattık ve birlikte ülkemizi karış karış gezerek derdimizi ve davamızı anlattık; Allah sizlerden razı olsun.

Muhterem kardeşlerim, Türkiye’nin 81 ilinden bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız; Bugün tarihi bir günde ve tarihi bir dönemde kongremizi icra ediyoruz, dün Cumhuriyetimizin kuruluşunun yıl dönümüydü. Aziz vatandaşlarımızın Cumhuriyet Bayramı’nı tebrik ediyor, daha nice yüz yıllar diliyorum.

Bu kongremiz de yeni bir başlangıcın ilk günü olarak tarihe geçecektir inşallah.

Bugün, bir kez daha “Yaşanabilir bir Türkiye”, “Yeniden büyük Türkiye”, “Yeni bir Dünya” ve “Yeni bir Yüzyıl” için besmelemizi çekiyor, kollarımızı sıvıyor ve yola koyuluyoruz. Yapacak çok işimiz ve atacak çok ama çok adımımız var. Çünkü bizi hasretle bekleyen insanlarımız var.

Fakat hepimiz biliriz ki; tedaviden önce teşhis şarttır. Tedavi edilecek hastanın tomogrofisini ve MR’ını çekmek doğru tedavinin ilk adımıdır. Şimdi sizlerle 20 yılın sonunda, gelinen bu noktada 2022 Türkiye’sinin tomografisini bir görelim, Şöyle bir özetleyelim istiyorum. Bakalım, ne durumdayız?

Bakalım, kurulan cümlelerin toz pembeliği ile, gerçek hayatın üzerine çöken kara bulutların arasındaki renk farkına, devasa ton farkına bir göz atalım istiyorum.

Biliyorum insanımızın önceliği ekonomi, çünkü kanayan derin bir yara

Ancak bilinmelidir ki; diğer her şey sonuç, adaletsizlik ve hukuksuzluk sebeptir! Devlet yönetiminde ve kamusal hayatta gömleğin ilk düğmesi adalettir, hukuktur!

Bizler bugün, gömleğin o ilk düğmesinin yanlış iliklenmesinin, hatta son yıllarda koparılıp bir kenara atılmasının sonuçlarını yaşıyoruz.

Bir ülke düşünün; milyonlarca vatandaşı terör şüphelisi ilan edilsin, yüz binlercesi hakkında işlem yapılsın, on binlercesi de tutuklansın,

Bir ülke düşünün, koca koca adalet sarayları inşa edilsin; fakat aynı zamanda onlarca yeni cezaevi açılsın,

Bir ülke düşünün ki; cezaevleri tıklım tıklım dolu olsun,

Adalet mekanizması, siyasilerin elinde adeta bir kılıç gibi kullanılsın,

İşinden, ekmeğinden, özgürlüğünden edilen KHK mağdurlarının feryâdı arş-ı Âla’ya ulaşmış… Fakat heyhât! Duyan yok!

İnsanlar konuşmaktan, tweet atmaktan korkar hale gelmiş; Yasaklarla mücadele edeceğini söyleyenler ise, yasakçı zihniyetin bizzat baş aktörü olmuş!

Adalet düğmesi yanlış iliklenince ekonomide ve diğer her alanda duvara toslamamak mümkün değildir!

Adalet açığını kapatmadan; cari açığı, bütçe açığını ve dış ticaret açığını kapatmak mümkün olmaz!

Hukuksuzluğun norm haline geldiği bir ülkede, gelir dağılımındaki adetsizliği gidermek mümkün mü?

İşte; 2022 Türkiyesi’nde; Milyonlarca işsizimiz var!

Bakmayın siz kürsüde atılan nutuklara; milyarlarca liramız her yıl faiz lobilerine oluk oluk aktarılıyor!

Milyonlarca asgari ücretlimiz açlık sınırının altında ve geri kalan milyonlarca çalışanımız da ancak yoksulluk sınırının altında bir ücrete mahkum edilmiş!

Emeklilerimizin durumu ise hepsinden vahim…

Zaten aldığı üç kuruşluk maaşı da doğrudan veya dolaylı olarak kızına, damadına, gelinine, torununa veren bu insanlara; reva görülen ücret bu mu olmalı Allah aşkına?

Bugün bir telefon almak veya bir kafede oturmak bile kendisine lüks görülen evlatlarımız, siz iktidara geldiğinizde hayata gözlerini yeni açmıştı.

Ne kabahati var bu gençlerin?

60-70 yıllık ekmek teknelerini kapatan esnafımızın,

Enflasyon nedeniyle çarşı-pazardan eli boş dönen ev hanımlarımızın,Kantinde istediğini alamayan çocuklarımızın ne kabahati var?

Yoksulluk her geçen gün derinleşiyor!

“Bir test kitabı olmuş 100 lira, asgari ücretle çalışan babam nasıl alsın bunu?” diyerek, gözyaşları döken 14 yaşındaki liseli kızımızı dinleyince;

Nasıl duygulanmaz bir insan?

“Ben işsiz kaldım, çalışamadım, ekmek bulamadım, namerdim yalan söylüyorsam…

Fabrikaya iş bakmaya gittim, kapının önündeki bayat ekmeği adamdan rica ettim, aldım.

Tavuklarımız var onlara götürecem dedim, yalan söyledim. Eve döndük ve eşimle beraber oturduk o ekmeği yedik..”

diye anlatırken sesi titreyen, eşi de yanında gözyaşları döken insanlarımızı görüp de; nasıl kahrolmaz bir insan?

Böyle onlarca örnek var… Kaldı ki tek bir insanımız dahi bu durumda olsa, büyük büyük cümleler kurmaya utanır insan ya!

İsraf almış başını gitmiş!

Artık ihalelerde yolsuzluk yapılıyor diyemiyoruz, adeta yolsuzluk yapmak için ihaleler yapılıyor.

Allah’tan korkun!

Devlet borçlu, millet borçlu!

Kamu borçlu, özel sektör borçlu!

Yanlış yatırımlarla var olan paralarımız, kaynaklarımız da betona gömüldü, geleceğimiz dahi ipotek altına alındı!

İnsanın yüreği yanıyor, hançeresi yırtılırcasına haykırası geliyor!

Bu millet, ne istediniz de vermedi size? Allah aşkına bir ülke, hem de Türkiye gibi bir ülke 20 yıl sonra bu hale nasıl getirilir?

Evet yollarımız, yüksek binalarımız, köprülerimiz, ihtişamlı devlet binalarımız, saraylarımız var.

Ama toprak insansız, insanımız da topraksız bırakıldı!

20 milyon insanı İstanbul’a istiflemek, en hafif tabirle ahmaklık değil de nedir?

Hani Şair diyor ya;

Ben Anadoluyum…
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç…

En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.

Ben Anadoluyum, acılı, mahzun;
Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç…

En bereketli topraklara sahip bir ülkede işte tarımı böyle bitirdiler!

Eğitim denilince akıllarına bina geliyor, sağlık denilince de akıllarına yine bina geliyor…

Yatırım denilince akıllarına sadece ama sadece beton ve asfalt geliyor…

Eğitimde niceliği, niteliğe tercih ettiler.

“Diplomalı işsizler” kervanına her yıl yüzbinlerce yeni gencimiz katılıyor.

Dahası ne eğitimde ne de istihdamda olan karamsar ve umutsuz on binlerce ev gencimiz var.

Mühendislerimiz motokuryelik, ataması yapılmayan öğretmenlerimiz süpermarketlerde kasiyerlik, İBF mezunu milyonlar ise AVM’lerde tezgahtarlık yapıyor.

Sağlıkta en iyi yetişmiş insanlarımızı bu ülkeye küstürdüler.

Düşünün siz; en iyi eğitimi alan en nitelikli insanlarımız, yoksulluk sınırında bir ücrete mahkum ve ağır çalışma koşullarında çalışmaya icbar ediliyor.

Sonra da; “giderseniz gidin” deniliyor!

Böyle bir iklimde akademisyen kalır mı, doktorlar durur mu Allah aşkına?

Geliyoruz şimdi dış politikanın fotoğrafını çekmeye…

Büyük Ortadoğu Projesi adım adım uygulanıyor.

Yani Büyük İsrail Projesi sinsi bir şekilde yürütülüyor. Birileri ise “normalleşmek” için sıraya girmiş!

İslam dünyası sahipsiz, coğrafyamız darmadağın…

Yeryüzü üzerinde kan ve gözyaşı oluk oluk akıyor, akıtılıyor… ABD ile Rusya, NATO ile Şangay arasında adeta pinpon topuna dönen bir dış politika anlayışıyla hareket ediliyor.

Boyla, posla, sembolik fotoğraflar ve kürsülerden atılan süslü nutuklarla içeride bir algı oluşturuluyor. Ama dışarda durum tam tersi…

Irak’ta katledilen milyonlarca Müslümanın sorumlusu kim?

Afganistan, Yemen, Keşmir, Filistin, Suriye, Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri;

20 yıl önce ne durumdaydı, şimdi ne durumdalar?

Coğrafyamızda sınırlar fiilen değişmiş, kendi sınırlarımız adeta kevgire dönmüş. Milyonlarca mülteci oradan oraya savruluyor. Ayrıca Adalar ve Kıbrıs tam bir çıkmazda!

Bugün başka meselelerde “diplomasi kahramanı” ilan edilenler ise;

20 yıldır tüm bu olup bitenleri ya seyretmiş ya da figüran olarak rol almış!

Muhterem kardeşlerim; özet geçiyorum, yoksa her bir konu başlığında saatlerce konuşsak az…

Son olarak, belki de en vahim olan tabloya geliyoruz. Nedir o?

Ahlaki ve manevi tahribat!

“Önce Ahlak ve Maneviyat” diyerek yola çıkmış bir hareket olarak, bu manzara karşısında çok ama çok üzgünüz…

Ahlaki değerlerimiz ayaklar altına alınmış… Yalan, iftira, hakaret, kibir, şatafat… Gündelik hadiseler haline gelmiş…

İsraf, yolsuzluk ve rüşvet kanıksanmış…

Ehliyet ve liyakat rafa kaldırılmış…

“Hırsızsa benim hırsızım, çalıyor ama çalışıyor.” cümleleri kurulur hale gelmiş…

Ve sözde alimler, sözde aydınlar da buna cevaz verir hale gelmiş!

İşte böyle böyle ahlaki çıpamız kaybedildi!

Bütün bunlar ne zaman olmuş? Sözde İslamcı 20 yıllık bir iktidar döneminde!

Şimdi kalkmış bir de referandumdan, aileden, kazanımlardan bahsediyorlar!

Evlilik yaşı otuzu aşmış, gençler mali imkansızlık nedeniyle evlenemiyor…Yine en başta maddi problemler nedeniyle boşanma oranları da her geçen gün artıyor.

Her gün bir başka kadın cinayeti işleniyor… Şiddet, cinayet ve intiharlar almış başını gitmiş, ne konuşuyorsunuz siz ya!

Temel hak ve özgürlükler, ne zamandan beridir ve hangi mantıkla referandum konusu yapılıyor?

Milli ve manevi değerlerimizi nasıl bu kadar hoyratça siyasete malzeme yapabiliyorsunuz? Aileyi darmadağın eden sizler, hangi yüzle aile mefhumunu ağzınıza alabiliyorsunuz?

Kazanımlardan bahseden sizler, bunlar üzerinden insanımıza gözdağı veren sizler; Neleri kaybettirdiniz bu ülkeye ve bu millete, önce onların hesabını bir verin!

Toplumu kutuplaştırarak, muhalefeti de mayınlarını kendinizin döşediği mayınlı arazilerde siyaset yapmaya zorlayarak ayakta kalmaya çalışıyorsunuz…

Ama bilin ki; o dönem kapandı artık!

Necip Fazıl’dan bir şiir okuyup, Nazım Hikmet’ten bir alıntı yaparak,

“Halay da bizim horon da bizim..” diyerek süslü cümleler kurup;

Sonra da toplumu kamplara ayırma dönemi bitti!

Yeni dönem; herkesin özgürce şiir yazabildiği bir dönem olacak!

Yeni dönem; halayın ve horonun sadece muktedirlerin türküsüne eşlik etmek zorunda olmadığı bir dönem olacak…

Yeni dönem; kazanımlar üzerinden korkutarak siyaset yapılan değil, İstiklal Mücadelemizden bugüne tüm kazanımlarımızı her bir vatandaşımız için daha da ileriye taşıyacağımız bir dönem olacak…

Siyasi tarihimiz boyunca ne zaman Türkiye bir kapının ardına sıkıştırılsa, o kapıyı açan anahtar hep biz olduk.

Ne zaman Türkiye, bir darboğaza girse; bizler devreye girerek buna bir son verdik.

1974’te, 75’te, 77’de, 91’de, 96-97’de,

Ve yarım asırı geride bırakan siyasi tarihimiz boyunca biz, en doğru koalisyonları ve en faydalı seçim işbirliklerini yaptık. Elimize geçen en ufak bir imkanı bile milletimizin hayrına olacak işlerle taçlandırdık.

“Maddi ve Manevi Kalkınma”mız adına çok önemli hizmetlere imza attık.

“Önce Ahlak ve Maneviyat”ın,

“Yerli ve Milli bir Duruş”un,

“Üreten bir Ekonomi”nin,

“Şahsiyetli bir Dış Politika”nın,

“Tam bağımsız Türkiye”nin öncüsü ve sancaktarı biz olduk.

Tarihin ve milletimizin omuzlarımıza yüklediği sorumluluklardan asla kaçınmadık.

“Ne derler acaba?” diye hiç çekinmedik…

Ve evet onu dediler, şunu dediler… Fakat biz kararlı bir şekilde her daim yolumuza devam ettik. Çünkü bizler kolay olanın cazibesine hiçbir zaman kapılmadık. Rahata ve konfora değil, çileye talip olduk!

Hasır üzerinde yatan Peygamber Efendimizi anlatmak kolay, yazlık-kışlık saraylardan vazgeçmek zordur!

Hz. Ömer’i anlatmak kolay, Hz. Ömer’in adaletini uygulamak zordur!

“Erbakan Hocanın kemiklerini sızlatıyorsunuz” diye edebiyat yapmak kolay, Erbakan Hocamızın davasından bir milim sapmadan izini takip etmek zordur!

Yalana, iftiraya ve hakaretlere maruz kaldık… Parayla, makamla, şöhretle imtihan edilmek istendik!

Dünden bugüne bu yolda savrulup gidenler oldu… Ancak işte bu salonda bir araya gelenler tavizsiz ve kararlı duruşlarından asla vazgeçmediler!

Bizler, tarlamızı yağmur yağan yere götürenlerden olmadık! Tarlamızda alın teri döktük ve yağmur yağması için ellerimizi açıp, duaya durduk.

Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun… Bizim tarlamız olduğu yerde duruyor. Ve yağacak yağmuru müjdeleyen bulutlar da artık ufkumuzda görünüyor.

Yeni bir başlangıcın şafağındayız. Tarihi bir dönemecin eşiğindeyiz.

Cumhuriyetimizin “Yeni Yüzyılı”nı inşa etmek için, artık geçmişin travmalarından hep birlikte kurtulmamız gerekiyor.

Ülkemiz; sağcılık-solculuk, Türkçülük-Kürtçülük, Sünnilik-Alevilik, dindarlık ve laiklik gibi tartışmalar yüzünden yıllarca hem zamanını hem de enerjisini tüketmiştir.  Bu konularda telafisi imkansız acılar yaşanmıştır. İnsanımız bıkmış, usanmış ve yorulmuştur.

Bizler;

Laiklikten değil, sözde laikçilerden,

İslam’dan değil, sözde İslamcılardan,

Muhafazakarlığın kendisinden değil, muhafazakarlık adı altında değerlerimizi istismar edenlerden çok çektik…

Artık bu defterler bir daha açılmamak üzere kapanmalı ve tarihin tozlu sayfalarında yerini almalıdır.

Din, herhangi bir sosyal grup ya da partinin tekelinde olmadığı gibi;

Laiklik de herkesin dini, siyasi ve sosyal görüşlerini rahatlıkla ifade edebilmesinin teminatı olarak anlaşılmalıdır.

Devletin vazifesi kimlik dayatmak değildir! Var olan kimliklerin devlet şemsiyesi altında huzur, barış ve güven içerisinde varlıklarını özgürce sürdürmesini sağlamaktır.

Bizler, ülkemizin her bir ferdinin ortak problemlerine çözüm üretmek adına; Ortak sorumluluklarımızı kuşanarak bir yola çıktık, bir masa etrafında bir araya geldik.

Bu masada;

Sadece 6 genel başkan yok! 85 milyon insanımız hep birlikte bu masada oturmaktadır. Asgari ücretlilerimiz, çiftçimiz, esnafımız, memurlarımız, işçiler, emeklilerimiz, açlık ve yoksulluk sınırının altında bir yaşama mahkum edilen milyonlarca insanımızla birlikte oturduk biz bu masaya…

Bu masa, kaybedilecek seçimin ardından yaşanacak bir 5 yılın daha ülkemize ve insanımıza neye mâl olacağını gayet iyi bilenlerin kurduğu bir masadır.

Birileri; algı fabrikalarında sürekli olarak yeni “düşmanlar, hainler, teröristler” icat edip, toplumu birbirine kırdırmak istiyor!

Ancak kaybeden hep Türkiye oluyor, kazananlar ise daima bir avuç zadegân!

Bilinsin ki, bu devir kapanmıştır artık! 85 milyonun kazanacağı bir dönemi başlatıyoruz…

Kurduğumuz bu masanın ayakları; Tunceli’nin, Kocaeli’nin, Sivas’ın, Konya’nın, Afyonkarahisar’ın ve Ankara’nın bereketli topraklarına sapasağlam basmaktadır.

Bu masanın çapı;

Edirne’den Hakkari’ye, Muğla’dan Artvin ve Ardahan’a, İzmir’den Van’a, Sinop’tan Hatay’a; 81 ilimizi kapsayacak kadar geniştir.

Ezcümle, bu masanın genişliği 783 bin 562 kilometrekaredir!

Ülkemizin ihtiyacı da budur; insanımızın özlem ve hasretle beklediği ses de işte bu masadan yükselmiştir.

Ve Allah’ın izniyle bu masa;

Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanını belirleyecek, parlamento aritmetiğinde de çoğunluğu elde ederek, ülkemizin problemlerine hızlı ve kalıcı çözümler üretecektir.

Biz, bu sürecin öncü ve güçlü aktörlerinden birisi olan Saadet Partisi olarak, yine tarihi bir sorumluluk üstlendik.

2018’den itibaren her alanda ve hızla tepetaklak gidişi her birimiz yaşayarak görüyoruz. Çalışmalarımızı, ülkemizin getirildiği bu uçurumun kenarından çekip çıkarmak için kararlılıkla sürdürüyoruz. İnsanımızın uğradığı hayal kırıklıklarını da ülkemizin problemlerinin ne denli derinleştiğini de biliyoruz.

Ancak milletimiz müsterih olsun!

Zaman; kayıpları telafi etme, yaraları hızla sarma ve aydınlık yarınları hep birlikte inşa etme zamanıdır!

Ülkemizin problemlerini de çözüm yollarını da gayet iyi biliyoruz!

Bize “nasıl olacak, ne yapacaksınız? diye soruyor ya hani birileri…

Elbette sizler de merak ediyorsunuz.

Başlangıçta teşhisi yapıp, 20 yılın bilançosunu özet bir şekilde çıkarmıştık.

Şimdi geliyoruz tedaviye… Dikkat edin, gerçek bir tedaviden bahsediyorum…

Zira birileri, yıllarca sorunlarımızı tedavi etmek yerine terapi ile geçiştirmeyi tercih etti…

Süslü cümleler, büyük sloganlar, sipariş rakamlarla hep geçiştirdiler… Adeta kanseri aspirinle tedavi etmeye kalkıştılar. Vitrini süslediler, eski politikaları sürekli olarak yeni ambalajlarla piyasaya sürdüler. Çıkan büyük bir yangına sadece bir bardak su döktüler, dönüp bir de alkış beklediler…

Artık gerçek bir tedavinin, ehil kişiler tarafından uygulanma zamanı gelmiştir!

Tedavinin olmazsa olmazı; önce adalet, her daim adalet ve herkese adalettir!

Adaletin teminatı ise “Önce Ahlak ve Maneviyat”tır!

Biz, hukuku üstün kılacak, adil bir yönetimi tesis edeceğiz. Devleti kutsayan değil, devleti ayakta tutan adeleti kutsal kabul eden bir anlayışı hakim kılacağız!

Ekonomide ise ilk işimiz; israf, yolsuzluk ve rüşvet düzenine son vermek olacak!

Hani “kaynağınız nedir” diye soruyorlar ya; işte kaynak… Hem de milyarlarca lira!

Ülkemizde ve yeryüzünde her birimize yetecek imkan ve kaynaklar var… Ancak bunları paylaşmak istemeyen ulusal ve uluslararası birtakım kişiler ve çevreler de var.

Ama öyle yağma yok!

Biz önce Milli Gelirimizi üretimle artıracak, sonra da bütün vatandaşlarımıza adil bir şekilde paylaştıracağız.

Gökdelenlerinin 40. katında oturup, faizden gelen paralarını istifleyenler paylaşmak istemiyor olabilir.

Fakat biz kararlıyız!

Yüz binlerin hakkını kendilerine teslim edeceğiz!

Torpille, kıyak atamalarla 3-4 yerden yüksek maaş alanlar bu imkanlardan vazgeçmek istemiyor olabilirler.

Ancak biz kararlıyız!

Üniversite mezunu olup, mülakatlarda hakkı yendiği için sabahın altısından gecenin geç saatlerine kadar süpermarketlerde, AVM’lerde tezgahtarlık ve kasiyerlik yapan gençlerimizin hakkını kendilerine teslim edeceğiz!

Algıyla üzerimize gelmeye çalışsalar da doğruyu söylemekten ve doğru olanı yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz.

İşte bir kez daha söylüyorum: İsrafın ve yolsuzluğun kökünü kazıyacağız!

Betona ve tüketime dayalı yanlış yatırım anlayışına son vereceğiz!

Üretim ve istihdam odaklı yatırımlar, ülkemiz genelinde yaygın bir şekilde devreye alınacak.

Yollar olacak, ancak bu yollarda gidip gelirken ekilmedik bir dönüm arazi de bırakılmayacak!

Köprüler, tüneller olacak; ancak bunlar inşa edilecek fabrikaları birbirine bağlamak için kullanılacak!

Havaalanları elbette olacak; ancak buralara inip-kalkan uçaklar da olacak..

Vatandaşımız rahat bir şekilde uçak bileti satın alabilecek ve uçaklar dahil olmak üzere tüm ekipmanları biz üreteceğiz.

Zaman, kaynak ve insan israfımız böyle son bulacak!

Nitelikli bir eğitimle dijital dönüşümde, bilgi ve teknoloji yoğun yeni dünya düzeninde yerimizi güçlü bir şekilde alacağız.

Açlık sınırının altında ücret alan tek bir vatandaşımız dahi kalmayacak.

Sosyal yardımlar, vatandaşlarımız kendi ayakları üzerinde durana dek kesintisiz devam edecek.

Ancak hedefimiz; sosyal devleti sadece yardım eden değil; İş imkanı sunan, ulaşılabilir sosyal konutlar inşa eden devlet olarak yeniden tanımlamak olacak.

Tüm kaynaklarımızı etkin ve verimli kullanacağız!

Ehliyet ve liyakat tüm kurumlarda esas alınacak!

Bu kadrolar adım adım her sahada verimli, uygulanabilir ve sürdürülebilir planlamalar yaparak, bir bir uygulamaya koyacak. Gelir dağılımında adaleti esas alacağız.

Zira “Kararlıyız! Milletin İktidarında Saadet Var!” diyoruz.

İnanıyoruz ki, bu yolun sonu iktidara çıkacak!

Ve yine biliyoruz ki, bu yolda yalnız değiliz.

Yerin yüzlerce metre altında alın teriyle ekmeğini kazanan madencilerimiz bizimle birliktedir.

Ermenekli Tezcan’ın, Somalı Ahmet’in ve Amasralı Rıdvan’ın emanetleri bizim omuzlarımızdadır.

Al bayraklı tabuta sarılan şehitlerimizin, bu vatan için gazi olmuş kahramanlarımızın emanetleri bizim sırtımızdadır,

Yaz ayını ailesi ile birlikte derme-çatma bir çadırda, 40-45 derece sıcağın altında tarlada ekmeğini kazanan mevsimlik tarım işçisi ailelerin umudunun adresi bizleriz,

Engel tanımayan engelli vatandaşlarımızın azmi bizimledir,

Haksız yere özgürlüğünden, işinden, ekmek kapısından edilen KHK’lı Mehmetlerin gözü kulağı bizdedir,

Ataması yapılmayan öğretmenlerimize,

“Giderseniz gidin” denilen sağlıkçılarımıza,

Gündelik temizliğe giden,

Bodrum katlardaki tekstil atölyelerinde dikiş diken,

Yolların kavşak ve refüjlerinde çiçekler açtıran hanım kardeşlerimize sözümüz var bizim!

Lambasını yakmaya, kombisini açmaya dahi korkar hale gelen emeklilerimize,

Kuru ekmeğini, soğanını inşaatta bir gazete kağıdı üzerinde yiyen, yastığını çimento torbasından yapan inşaat işçilerimize borcumuz var bizim…

Kardeşlerim! Komşumuz açken, tok yatmamaya ahdimiz var bizim!

Dünün mazlumlarının bugünün mağrurları olmasına itirazımız var bizim!

Biz ezilenlerin, hor görülenlerin, hakkı yenenlerin, adalet peşinde koşmaktan bitap düşmüş sessiz yığınların ve kimsesizlerin yanındayız!

Muhterem Milli Görüşçüler;

Biz, bu coğrafyanın vicdanıyız!

Şahsiyetli bir dış politikanın sancaktarlarıyız!

Türkiye, sadece Türkiye’den ibaret değildir.

Türkiye, “Uydu değil lider ülke” olmak için kodlanmış bir ülkedir.

D-8 bu iradenin nişanesidir.

İşte D-60 vizyonu bu anlayışla ortaya konulmuştur.

Komşularımızla, tarihi-kültürel bağlarımız olan ülkeler ve bütün İslam ülkeleri ile iş birliğimizi her sahada genişleteceğiz.

NATO, Avrupa Birliği, Rusya, Çin ve ABD ile ilişkilerimizi sağlıklı bir zemine oturtacağız.

Bizler, ne zulmeder ne de zulme rıza gösteririz!

Zira Saadet Partisi, “Adil bir Dünya”nın teminatıdır. Bizler, dünden bugüne yeryüzünün mazlum, mağdur ve mahzunları için kavga veriyoruz…

Bundan sonra da zalimlerin ve müstekbirlerin karşısında her daim müstaz’afların yanında yer almaya devam edeceğiz.

Evet… Adaletten ekonomiye, eğitimden sağlığa, tarımdan dış politikaya varıncaya dek;

Ülkemizin ihtiyacı olan politikalarımızla ve tertemiz kadrolarımızla biz seçimlere ve iktidara hazırız!

Dürüst, şeffaf, hesap verebilir ve denetlenebilir bir yönetim için biz buradayız!

Ahlaki ve manevi değerlerimizin yeniden ihyası için biz buradayız!

Şimdi özetle şu 5 başlıkta hedeflerimizi sizlere bir defa aktarmak istiyorum:

Bizler, Ahlaki ve Manevi değerlerimizden ilham alarak,

Temel hak ve özgürlüklere her bir insanımızın sahip olduğu,

Bu hakların güvence altına alındığı ve hiçbir pazarlığa konu yapılmayacağı;

Yani “Özgürlüklerin Teminat Altına Alındığı bir Türkiye”yi inşa etmekte kararlıyız!

Kararlıyız! Ekonomiden sanayiye, bilimden sanata, eğitimden kültüre, iç politikadan dış politikaya,

Her alanda etken ve kendi ayakları üzerinde durabilen “Tam Bağımsız bir Türkiye’yi” inşa edeceğiz.

Vatandaşlarımızın hayat standartlarının yüksek olduğu,

Yarınlarından endişe duymadığı,

Geleceğe umutla baktığı ve huzurun hakim olduğu “Müreffeh bir Türkiye”yi inşa etmekte kararlıyız!

Biz kararlıyız! Vatandaşlarımızın kendisini değerli hissettiği,

Şahsiyetli bir dış politika izleyen, emperyalistlere korku, mazlumlara güven veren “Güçlü bir Türkiye”yi inşa edeceğiz!

Evet, kararlıyız! Tarihsel misyonu doğrultusunda inisiyatif alan,

Kendi sorunlarını bilen ve çözebilme kapasitesine sahip,

Bölge ülkeleri ile iş birliği yapan,

Küresel anlamda politika üreten ve uygulayan “Öncü bir Türkiye”yi hep birlikte inşa edeceğiz!

Biz Hazırız ve Kararlıyız!

Çünkü biz Saadet Partisi olarak, ülkemizin her bir meselesini en ince detaylarına kadar çalıştık.

“Saadet Çözer” başlığı altında da bütün bu çözümlerimizi ve hedeflerimizi Kasım ayının içerisinde kamuoyu ile paylaşacağız.

Vatandaşlarımız müsterih olsun:

Saadet Partisi, kutuplaşan değil kucaklaşan bir Türkiye’nin teminatıdır!

Saadet Partisi, külfetin de nimetin de hakça paylaşıldığı bir Türkiye’nin teminatıdır!

Saadet Partisi, Adil Devletin, Adil Paylaşımın ve İnsanca Yaşamın teminatıdır!

Saadet Partisi, müreffeh bir Türkiye’nin teminatıdır!

Saadet Partisi, gençlerimizin geleceğe güvenle baktığı bir Türkiye’nin teminatıdır!

Evet Kararlıyız! Milletin İktidarında Saadet Olacak!

Milletin İktidarında Adalet Olacak! Özgürlük Olacak! Huzur ve Güven Olacak!

Milletin İktidarında Üretim Olacak! Alın Teri Olacak! Refah Olacak!

Muhterem Kardeşlerim; ancak “Milletin İktidarı”nda şunlar asla olmayacak:

İsraf, yolsuzluk ve rüşvet olmayacak!

Haksızlık, hukuksuzluk, baskı ve yasaklar olmayacak!

İşsizlik, açlık ve yoksulluk olmayacak!

Devlet Adil Olacak, Paylaşım Adil Olacak!

85 milyon insanımız, bu bereketli topraklar üzerinde “İnsanca bir Yaşam” sürecek…

Her bir vatandaşımız huzur, güven, düzen ve kazanç bulacak.

Dünden bugüne yaşanan tüm gelişmeler, hep Milli Görüş’ü, Saadet Partisi’ni haklı çıkarmıştır.

Bu yüzden Milli Görüş politikalarına dönülmedikçe, ne ülkemizde ne de coğrafyamızda huzur ve refahın sağlanması mümkün değildir.

Şimdi önümüzde tarihi bir seçim var. Her seçim bir fırsattır..

Bu seçimlerde sadece cumhurbaşkanı, sadece milletvekili seçmeyeceğiz.

Vereceğimiz her bir oyla, Türkiye’nin yolunu ve istikametini belirleyeceğiz.

Vereceğimiz her bir oyla Türkiye’nin geleceğine karar vereceğiz.

Bizler Ahmet’in yerine Mehmet’i seçmenin derdinde değiliz..

Çünkü biz kişilerle değil, zihniyetlerle mücadele ediyoruz.

Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzümleri adil bir şekilde paylaştırmaktır.

Bugünkü zihniyet çarpıktır, bugünkü düzen bozuktur!

Biz bu bozuk düzeni, bu çarpık zihniyeti değiştirmek için mücadele ediyoruz.

İşte bugün “Bismillah” diyerek, önümüzdeki seçimlerin startını veriyoruz

Bu seçimde milletimizle el ele, yürek yüreğe verecek, bu bozuk düzeni; bu rüşvetçi soygun düzenini değiştireceğiz!

Saadet Partisi her zaman, her seçime hazırdır!

İşte bugünden itibaren bütün teşkilatlarımız, seçim çalışmaları için araziye inecek, sokak sokak il ve ilçelerimizi adımlayacaktır.

Her zaman söylediğimiz gibi çalmadığımız kapı, tutmadığımız el, dokunmadığımız yürek kalmayacak.

Bir çıkış kapısı arayan milyonlar için umudun adresi biz olacağız.

İktidara geldiğimizde ise;

Bosna’nın merhum lideri Aliya İzzetbegoviç’in şu sözlerini aklımızdan hiç çıkarmayacağız:

Merhum Begoviç şöyle diyor;

“İktidara gelirseniz, hal ve hareketlerinize dikkat edin!

Kibirli olmayın, kendinizi beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın…

Güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun!

Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur.

Her iktidar geçicidir ve herkes, er veya geç, önce milletin ve nihayet Allah’ın önünde hesap verecektir!

Ve bugün buradan tüm vatandaşlarımıza İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şu dizeleriyle seslenmek istiyorum:

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Hüsrâna rıza gösterme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! ‘
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

Karşımızda karanlık bir tablo var, evet. Fakat bu tabloyu değiştirecek kararlığımız var bizim.

Umutsuzluğa kapılan milyonlarca insanımızın umudunu yeniden yeşertecek heyecanımız var!

Çünkü insan insanının ümidi, Saadet Partisi de Türkiye’nin umududur…

Sözlerimi merhum Liderimiz Necmettin Erbakan Hocamız’dan bir alıntı yaparak bitirmek istiyorum:

“Ey yürekleri dağlar kadar büyük ve azimleri kayalar kadar sağlam Millî Görüşçüler, Saadet Partililer!

Ne olursa olsun, gelecekten asla ümit kesilmeyecektir. Tarihe bakın, inancınıza sarılın.

Zulüm ebedî olmaz. Kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır.”

Evet! Aziz Milli Görüşçüler, değerli Saadet Partililer;

1969’da giydiği Milli Görüş gömleğini bir daha hiç çıkarmayanlar,

90’lı yıllarda iktidar olmanın şehvetine ve sarhoşluğuna kapılıp da bu gömleği hiçbir zaman kirletmeyenler,

O günleri yaşamamış fakat o günlerin özlemini çekenler,

Ve 2000’li yıllardan bugüne, iktidarın nimetlerine aldanmayıp, iktidarın baskılarına boyun eğmeyip, bu gömleğin ütüsünü hiç bozmadan, kırıştırmadan üzerinde taşıyan genç kardeşlerim;

Şimdi buyurun, sizleri yeryüzünün bütün mazlumları için ayağa kalkmaya davet ediyorum:

Milletin ve tarihin huzurunda şimdi sizlere soruyorum:

Hazır mısınız?

Bizi biz yapan, ahlaki ve manevi değerlerimizi ihya etmeye hazır mısınız?

Kötülüğü hüsrana uğratmaya hazır mısınız?

Zulmü, adaletle bertaraf etmeye hazır mısınız?

Umutsuzluğu, umutla yok etmeye hazır mısınız?

Yandaşlığı, liyakat ile değiştirmeye hazır mısınız?

Yeni bir geleceği inşa etmeye hazır mısınız?

Milletin İktidarında, her toplum kesimine hizmet götürmeye hazır mısınız?

Yani özetle, Barış ve kardeşlik yurdu bir Türkiye’yi inşa etmeye hazır mısınız?

Bir kez daha görüldü ve anlaşıldı ki; Hazırsınız.

Kararlı ve Hazırız…

“Önce Ahlak ve Maneviyat” düsturuyla; “Yaşanabilir bir Türkiye”, Yeniden büyük Türkiye”, “Yeni ve Adil bir Dünya” için yapacağımız tüm çalışmalarımızı Cenâb- Allah bereketli kılsın.

İnanıyoruz ki; “Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!”

Allah yâr ve yardımcımız olsun…

Sizleri muhabbetle selamıyorum.

Allah’a emanet olunuz…

kaynak: Tv5

Saadet Lideri Karamollaoğlu’nun Kongre konuşma metni
Yorum Yap
Giriş Yap

Medyazar ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!