Aşağıda paylaştığım “ORMANLAR” başlıklı yazı;
İtalyan Ticaret Bankası” tarafından finanse edilen “Doğu İtalyan Şirketi”nin öncülüğünde 1907 yılında bir İtalyan iktisatçı tarafından kaleme alınan gizli rapordan alınmıştır. Antalya ve çevre il ve ilçelerinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarından; bölgenin her türlü durumunu konu alan bu raporun geniş bir çalışma grubu tarafından hazırlandığı ve 1918 yılında basıldığı tahmin edilmektedir. Buradan bir gerçeği daha öğreniyoruz ki; ülkemiz daha savaş başlamadan önce gizli anlaşma ve mutabakatlarla paylaşılmış; Antalya ve çevresi İtalyan nüfuz bölgesi olarak ayrılmıştır. Nihayet, savaş sonrası işgaller de bu minval üzere yapılmıştır.
Söz konusu rapor daha sonra 1923 yılında “Ayın Tarihi” adlı dergide, Osmanlıca olarak yayımlanmıştır. Adı geçen rapordan günümüz Türkçesine çevirdiğim, ormanlarımızla ilgili bölümü, tarihten ibret almak adına sizlerle paylaşıyorum. Bekir TURGUT
6- ORMANLAR
Sahilden Mekri (Fethiye)den başlayarak Tefenni, Bucak va Akseki’den geçerek Alaiye yakınında deniz kenarına dönen dairevî bir hat arasında sınırlı bulunan bütün bölgede çamurlu ve gelir getiren bir takım topraklar vardır. Fakat, çiftçiliğe uygun olmayan yerlerde, dağlık meraların büyük bir kısmı güzel ormanlarla örtülüdür. Bunların genişliği hakkında bir fikir vermek için, yalnız Antalya dahilindeki ormanların kapladığı alanın tarlaların üç mislinden fazla: Yani yuvarlak rakamla 1.400.000 hektar olduğunu zikretmek yeterlidir.
Henüz hatalardan uzak sayılmayan bölge haritasıyla daha zor olan, isimleri saymaya girişmeden, bu ormanların genel durumuna şöyle hızlıca bir göz atalım:
Mekri’den başlayarak, hayalen resmettiğimiz dairevi hattı; Batıdan, Doğuya doğru takip edersek, ( Kuzeyden, Güneye doğru akarak Yediburun’un biraz ötesinde denize ulaşan) Seydiler Çayı vadisiyle, bir taraftan Istanos ve Elmalı vadilerini görürüz. Diğer taraftan Mekri Körfezi üzerinde uzanan vadiler arasına sokulup Kirdef (Girdev) dağı adıyla anılan silsilenin arasında, bu zengin orman bölgelerinin birincisine rastlarız.
İkinci önemli bir merkez de, bir taraftan Dalaman vadisi, diğer taraftan Tefenni; bir diğer cihetten de, (sonra Istanos ve Elmalı’ya inilen) Sekut gölüne giden yolun birleşme noktasında bulunan İbecik
köyüdür.
Üçüncü bir bölge de, merkez Aziziye köyünde bulunduğundan ve bugün; (Antalya- Burdur araba yolu üzerinde) bataklık bir halde bulunan Kestel Gölü’nün arazisi ile Burdur Gölü çukuru arasına sokulan Tefenni’nin bulunduğu bölgedir.
Bu çevrili arazi ile Aksu, Köprü Suyu’nun doğduğu yükseklerde; yüksek gövdeli ağaçlar azalarak, yoğun bir şekilde toplu değillerdir. Bu şekilde, Antalya merkezi hariç olmak üzere biri diğerine sınırdaş üç orman bölgesi vardır.
Şehire daha yakın arazide de başka ormanlar mevcuttur. Antalya kazasının seksen dört ormanından en iyileri şrhrin Güneybatısı’nda kereste ihracatından dolayı “Tahtalı” adı verilen ormanlardır. Bundan sonra önemi itibariyle Istanos ve Kızıl Kaya nahiyelerindeki Beydağı ormanları ve nihayet, kurallardan uzak bir şekilde işletildiklerinden, kırk seneden beri servetleri azalan Aksu ile Köprü Suyu’nun etekleri arasında bulunan ormanlar gelir.
Şimdi söz konusu ettiğimiz bölgede gövdelerini semaya doğru kaldıran ve ürünleri genellikle nehir yoluyla denize sevkedilen birbirimden farklı, fakat büyük bir öneme sahip altı orman bölgesi vardır. Antalya’nın doğusundaki iki nehir yakınında olanlar denize dökülene kadar bu nehirlerin mecralarından yararlanılır. Lara gibi orta küçük iskeleleri ihracat çıkışı kabul ederler. çok dağınık kesilmiş ağaçları alçak sahilde, tam şehrin batısında denize dökülen Arap suyu (diğer adıyla Karaman Çayı) nın denize döküldüğü yerde gemilere yüklenir. Tahtalı dağın odunları ise Akova’da, yahut onun yanındaki kıyılarda yükleniyorlar. Bunun gibi merkezden uzak olan ormanlar, mümkün mertebe onlara yakın bulunan su yataklarından yararlanmaktadırlar. Akarsuların bulunmadığı yerlerde ise taşımacılık deve sırtında yapılıyor.
Bu konuda şunu hemen ilave edelim ki, kesilmiş ağaçların nehir yoluyla naklindeki önem, yerel geleneklerle kabul edilmiş ve hükümet tarafından tahsil olunanan vergi ile teyit edilmiştir. Bu itibarla Ormanlar, (deniz veya nehir)in duya yakınlığı itibariyle üç kısma ayrılmıştır. Birinci kısım, dörder kilometreden, üç saat mesafede bulunanlar; ikincisi altı ve nihayet üçüncüsü de dokuz ile on iki mesafede bulunan ormanlardır. Özellikle ağır olan bu orman vergisi yalnız mesafeye değil; ormanların cinsine de bağlıdır.
Bunların çoğu reçinelidir. Türklerin katran olarak adlandırdıkları, kokulu Lübnan sediri, ekselza köknarı, adi köknar, sahil çamı, akçam, kara ardıç, andız ağaçları, ceviz ve meyve ağaçları daha az olmakla beraber yine çokturlar. Taşlık ve çalılık yerlerde pirnal ve böğürtlen çok bulunur.
Savaş dolayısıyla durum ve şartların tamamıyla değişmesi dolayısıyla; gerek kesim, gerek nakil ve satış konularından ve fiyattan bahsetmek abestir. Gerek inşaat ve gerek yakmak için elde edilen mevadd-ı haşebiyye (odundan mamül maddeler)nin hemen hepsi büyük yelken gemileriyle Mısır’a gönderilir. Yalınız küçük bir miktarı Suriye’ye giderdi. İhtimal gelecekte de böyle olacaktır. Meğer ki İtalya, nadir bulunan ağaçlara daha ziyade bir alaka göstersin.
Bu çevredeki ormanlar mübalağasız mükemmeldir. Cahil ve tembel yerel halk tarafından, artan oranlarda imha ve tahribe karşı hiç bir tedbire müracaat etmeyen Osmanlı hükümetinden içine düştüğü muamelenin daha iyisine layıktır. Bunları gezen İtalyan ve yabancı uzmanları çoktur. Hepsi de bunları tahrip eden münasebetsiz yönetim şeklini ithamda müttefiktirler.
Kesinlikle ve tamamen usule aykırı bir şekilde yapılıyor. Genellikle bulunmaz bir güzellik arz eden bir ağacı, ilkbaharda, hayvanlara yem olacak otlar biter düşüncesiyle yıkıp, yakan köylülerin vandalizmine karşı ormanları koruyacak bir kanun yoktur. Bazen ağaçlar menfaat temin etmek gayesiyle kesilir. Sonra nakliye araçlarının yokluğundan dolayı mahallinde bırakılıp çürütülür. Bazı zamanlarda korunamadıklarından dolayı müthiş yangınlara tanık oluyoruz. Bütün odunlar el ile ile ve genellikle kadın ve çocuklar tarafından kesilir. Yalnız Burdur ormanında küçük bir hızar vardır.
7. TABAKAT-I