1923 yılında Muğla’da doğdum. Babam Ula’nın Bayır Köyü İlkokulu başöğretmeniydi. Okuma yazma bilenlerin az, öğretmenlerin saygı gördüğü o günlerde, hep öğretmen olmayı düşünerek büyüdüm. Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu’nu 1940-1941 yılında bitirdim ve Muğla’nın Ula nahiyesine (şimdi ilçedir) bağlı Gölcük Köyünde öğretmenliğe başladım.
O zamanki yönetmeliklerimize göre, her öğretmenin bulunduğu çevreyle ilgili araştırma yapması gerekiyordu. Göreve başladığım yıl araştırmaya da başladım ve önce Muhtar Ali Kerkik’le konuştum. Muhtar anlattıkları beni öylesine etkilemişti ki, onun sesi yaşantım boyunca kulaklarımda kaldı; Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlılığımı pekiştirdi, bana rehber oldu.
MUHTAR
Muhtar Ali Kerkük bana şunları anlatmıştı: “Benden önceki Muhtar Ali Tozluoğlu, bu köye kırk yıl muhtarlık yapmış değerli bir insandı. Okul onun zamanında yapılmıştır. Öyküsü ise şöyledir:
1929 yılında, yani yeni harflere geçilmesinden hemen sonra, Atatürk’ün teşvikiyle köylerde bir okul yapma yarışı başlamıştı. Bizim köy, bu yarış başlamadan hemen önce, köye telgraf telefon teli çektirmeye karar vermiş ve muhtar Ali Tozluoğlu’nu bu iş için görevlendirmişti.
Para toplanmış ve bir heyet halinde Nahiyeye gidilmiş, Nahiye Müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, toplanan paranın maliyeye yatırılmasını, nahiyeler arası bağlantılar yapıldıktan sonra sıranın köylere geleceğini söylemişler. Muhtar’ın kafası karışmış, ‘biz parayı kendi köyümüze hat çekilsin diye topladık, parayı verdiğimiz halde sıra beklersek köylüye ne deriz’ dese de dinletememiş; parayı yatırması için ısrar, hatta baskı görmüş”.
GAZİ PAŞAYA TELGRAF
Bakmış olacak gibi değil: ‘peki parayı haftaya getiririm’ demiş ve doğru Muğla’ya gitmiş. Cebinde kendine ait bir altın lirası varmış, Postaneye gitmiş ve ‘Gazi Paşa’ya telgraf çekeceğim’ demiş.
‘Delirdin mi sen, Gazi Paşa’ya telgraf çekilir mi’ gibi sözlere aldırmayarak ısrarla telgrafın hem de cevaplı olarak çekilmesini istemiş ve şu telgrafı yazdırmış:
‘Gazi Paşa Hazretleri, Köylüden para topladım. Nahiye müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, parayı telgraf ve telefon hattı çekilmesi için yatırmamı istiyorlar. Haberleşme önemli bir ihtiyaç, bunu biliyorum. Ama köyde de okul yok. Çocukların okuması gerek. Şimdi sana soruyorum; telefon, telgraf mı ağır gelir, okul mu? Parayı nereye yatırayım?’
Telgrafı çektiriyor, parasını ödüyor ve Muğla’nın merkezindeki Memiş Dayı’nın kahvesine gidiyor, kahvesini içiyor, camiye gidip namazını kılıyor. Köye gitmek için yola çıkmaya bir türlü cesaret edemiyor, ya iki jandarma gelir de ‘sen kim oluyorsun da, Gazi Paşa’ya telgraf çekmeye cesaret ediyorsun, onu meşgul ediyorsun’ derlerse ne yaparım diye korkuyor.
BİR SAATTE GELEN YANIT
Korkusuna rağmen yola çıkmak üzereyken, telgraf memuru büyük bir telaşla ‘Muhtar, neredesin şimdi köye atlı çıkaracaktık, koş Ankara’dan cevap geldi, gel imzala telini al’ diyor.
Atatürk’ün cevabı Ali Muhtar, daha camideyken gelmiş. Atatürk, çektiği telde şunu yazıyormuş: ‘Muhtar seni gözlerinden öperim. Sorduğun soruya cevabım şöyledir; terazinin bir kefesine sadece Ula’yı değil, bütün dünyayı yirmi defa dolanacak tel çekmeyi, diğer kefesine senin köye okul yapmayı koysalar; senin köye okul yaptırmak ağır gelir. Sen topladığın parayı okul yaptırmak için kullan’.
Ali Muhtar telgrafın verdiği coşkuyla yola çıkıyor; daha yolu yarılamadan, bir çocuk koşarak arkadan yetişiyor ve ‘Muhtar koş, Orman Müdürü seni istiyor’ diyor. Orman idaresine gidiyor, okulun kereste ihtiyacının karşılanması için tahsis emrinin geldiğini, ne zaman isterlerse keresteleri alabileceğini öğreniyor.
Köye gidince Ali Muhtar’ın korktuğu oluyor ve iki jandarma geliyor. Ancak, jandarmalar muhtarı köye yapılacak okul için nahiyede yapılacak toplantıya çağırıyor. Daha sonraları köye; Nahiye Müdürü, Jandarma Komutanı, Fırka Reisi hepsi geliyor. Atatürk, Muğla Valiliği’ne emir vermiş, herkesten okulun yapılmasına yardım etmelerini istemiş, okulumuzu 3,5 ayda yapıp 1929-1930 ders yılına yetiştirdik.
ATATÜRK VE EĞİTİM
1941 yılında geldiğim Gölcük Köyü’nün o zamanki Muhtarı Ali Kertik, bana bunları anlattı. Okulun kayıtlarını inceledim, köyde araştırma yaptım. 1928 yılında köyde okuma yazma bilen hemen hiç yokken, 1941 yılında okuma yazma oranı yüzde 86’ydı. Köyün bütün çocukları okula gidiyordu.
Şimdi, aynı köyde benim okuttuğum çocuklar, elektrik kesilirse jeneratörlerini çalıştırıyorlar; üniversiteye giden pekçok öğrencim oldu; arıcılık, tütüncülük, orman reçineciliği, marangozluk gelişti. Yoksul bir orman köyü olan Gölcük bugün varlıklı ve aydın bir köydür. Köyün bugüne gelmesinin nedeni elbette eğitime verilen önemdir. O zaman Türkiye’nin başında, uzak bir dağ köyünden gelen muhtar telgrafına bir saat içinde cevap veren ATATÜRK vardı…
Metin AYDOĞAN