Muhteşem Süleyman’ın vezirlerinden Şemsi Paşa devlet işlerinden bunaldığından mıdır yoksa boğazına düşkünlüğünden midir bilinmez, kolları sıvayıp hamurun başına çöker.
Hamuru bir oklava yardımıyla açıp üzerine susam döktükten sonra yuvarlak bir halka haline getirip ateşe verir.
Bu dönemden itibaren saray sofrasının vazgeçilmez tadı olacaktır.
Tam otuz yıl boyunca saray yiyeceği olarak baş tacı edilen simit, daha sonra konaklara ve zengin sofralarına dahil olur.
Simit kokusu bu tarihten 160 yıl sonra da köşk, yalı ve saray mutfağından sokağa yayılır.
17.yy sonuna denk gelir.
Simide halka biçimi verildikten sonra pekmezli suya batırılması şart olduğu anlatılmaktadır.
Makbul simit 22 ayar Osmanlı altını renginde olmalıdır…
Büyük gezgin Evliya Çelebi’nin Seyehatname’sinden de öğrenildiği üzere, İstanbul’da 70 simitçi fırını olduğu aktarılmış.
Toplamda 300’e yakın çalışanlarıyla, kendilerine ait bir localarının olduğu da gezgin tarafından belirtilmiş.
Gelelim Vezir Şemsi Paşa’ya…
Üsküdar’da 1580 yılında ibadete açılan, Sinan’a Şemsi Paşa tarafından yaptırtılan ve Sinan’ın en küçük küllüyesi olarak bilinen Şemsi Paşa Cami’ne.
Simit sevenler yolunuz bir gün Şemşi Paşa Cami’ne düşerse teşekkürlerinizi iletmeyi unutmayınız…