Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.
Kaygan Zemin
Paylaş
1270 yılında Hace Bektaş hakkın rahmetine kavuşur. Bilindiği gibi Selçukluda Aladdin Keykubatı zehirletilerek öldürülmesiyle, yerine Rum asıllı hanımından olan oğlu Aladdin Key Hüsreve başa geçer. Gyaseddin Keyhüsrevin anadolu Türkmen beylerini yönetimden uzaklaştırması ve devlet yapısının persleşmeye yönelmesi hasebiyle, tarihteki Türkmen olan Babailer İsyanı vuku bulur. Hace Bektaş ise Babailer isyanı lideri olan Baba İlyasın yeğeni ve halifesidir. Hace Bektaşın sağlığında Anadolu da 100 cıvarında ocak adı verilen Türkmen dergahı ve tekkesi mevcut. Bu ocakların 98’ i Hace Bektaşa bağlanır. İki ocak Hace Bektaştan bağımsız olarak yoluna devam eder. Bu ocaklar mürşitlik kapısı kabul edilen Baba mansur ocağı ve Baba Mansur ocağı rehberliğini kabul eden “Baba Kureyş ocağı” dır. Bu ocakların tamamının seceresi Selçuklu sultanı Alaattin Keykubat tarafından verilir. Verilen bu secerelerin hiç birinde “ ALEVİ” kelimesi veya ünvanı kullanılmamıştır. Çünkü o tarihte henüz alevilik Anadolu literatüründe mevcut değildir. Ayrıca Yedi ulu ozan olarak nitelenen zatların deyişlerinde ve söylencelerinde de Alevi kavramına hiçbir şekilde rastlanmıyor.
Mel-un Yavuz Selim ve Şah İsmal kapışmasından yani savaşından önce Erdebil tekkesi gibi ve 1514 yılından sonra da Anadoluya gelen ve kurulan tekke ve ocaklarda da Alevi kavramı yoktur. Daha da önemlisi Şah İsmail tarafından söylenmiş deyişlerde de Alevi kavramı ve ünvanı kullanılmamıştır ve Şah İsmailin “BEN KIZILBAŞIM” dediği gibi “ BEN ALEVİYİM” şeklinde bir ifade sarfetmemiştir. Yani Şah İsmailin deyişlerinde de Alevi ünvanı. Mahlası veya kelimesi bulunmamaktadır.
Alevi kavramı 1600 yılında Afrikada sünni içtahad üzere, ehlibeyit soyundan olan Şerif ve Seyyitlerin yine Alevi ünvanını kullanan Şazeli önderliğinde Alevi tarikatı kurulur. Bu Alevi tarikatı 1780 de Anadoluya gelir Bursada bir zaviye inşa eder Anadolu Türkmenleri tarafından ilgi görmez ve sıcak bakılmaz. Bursada ki zaviyenin şeyhi Osmanlı tarafından İstanbula davet edilir. Osmanlı bu Alevi tarikatı için maliyetini karşılayıp 8 yakın tekke ve zaviye inşa eder, yani açar ve bu Alevileri danışman ve şuray-ı devlet görevine atadığı gibi Alevi tarikat şeyhlerinede mürit olurlar. Alevi tarikat şeyhi olan Seyyitler ve şerifler Anadolu ocaklarına Pir Hce Bektaşa ve Şah İsmaile sahtekar yalancı ve sapık derler. Sebebi ise “ SİZ NİYE Alevi değilsiniz ve neden ehlisünnet mezhebine bağlı değilsiniz “ diye. Dönem dönem bazı çevrelerce “ Aleviler camiye gider, ramazan da orucu tutar ve namaz kılar, madem Alevi olduğunuzu söylüyorsunuz, neden camiye gitmiyor ramazan orucu tutmuyor ve namaz kılmıyorsunuz” diye sorulmasının sebebi Alevilerin sünni bir tarikat mensubu olduğu içindir.
1900 yılına kadar ne bir Türkmen ne de Anadolu Ocakları asla Alevi kavramını kullanmaz 1950 den itibaren Alevilik dillendirilir ve 1980 den itibaren Anadolu Türkmen Kızılbaşların tamanına Alevi adı dayatılır ve giydirilir. Çünkü Aleviler Ehli Sünnet vel cemaat mezhebine bağlı ümmetç bir yapıdır. Türkmen Kızılbaşlarıda Alevilikle sünnileştirip ümmetleştirmek ve öz kimliğinden, kültüründen ve inancı olan “Varlığın Bir-liği” inancından koparmak niyetiyle Sünni İslamın ve emperyalizm iş birliği projesi ve öperasyondur.
Seyyit Cemal Dede.