2002’den beri Türkiye’de olup bitenler, 1970’den sonra İran’da olup bitenlere şaşırtıcı derecede benziyor. Şöyle ki:
İran’da 1970’lerin başında Humeyni yanlıları, geniş kapsamlı bir propaganda çalışmasına başladılar, bu süreçte yanlarına bazı solcuları da aldılar. İran solu, Şah’ın devrilmesini ve yerine demokrasinin gelmesini bekliyor ve Mollalarla birlikte bunu başarabileceğini düşünüyordu. İran Şah’ı 16 Ocak 1979’da İran’ı terk etti.1 Şubat 1979’da Humeyni Tahran’a döndü! Demokrasi çığlıkları atan Humeyni yanlıları, halkın desteğini alıp kendi diktatörlüklerini kurmanın hesaplarını yapıyordu.
Humeyni yanlıları halkın desteğini alabilmek için 1 Nisan 1979’da referanduma gittiler. Halk, “İslam cumhuriyetine evet mi hayır mı?” sorusuna cevap verecekti. Yapılan propagandalarda Humeyni’nin, Şah’ın diktatörlüğüne son vererek demokratik bir sistem kuracağı anlatıldı. Bu propagandaya en çok da bazı solcular kandı! Nihayet referandum yapıldı ve halk Şah’ın gitmesine “evet” dedi.
Evet’i alan Humeyni, halktan bu sefer de “Tüm yargının atamalarını yapmayı” istedi. Halk bunu da kabul etti! (Bizim Anayasa değişikliğinde de Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın hükümetin kontrolüne girecek olmasına dikkat!)
Daha sonra ise halka “İslam Kültür Devrimi Paketini” oylattı. İşte bu paketin kabulünden sonra İran solu uyandı!
Günaydın!
Ama artık çok geçti!
Humeyni’nin ülkeyi Şeriata ve dikta rejimine götürdüğünü anlayanlar harekete geçti: Üniversitelerde gösteriler yapıldı. Bu gösterilerin halkı etkileyeceğini düşünen Humeyni, iki yıllığına üniversiteleri kapattı. Humeyni diktatörlüğünü son olarak 1982’de perçinledi. Bu süreçte yaklaşık 2 milyona yakın muhalif solcu katledildi.
Dünyanın en köklü kültürlerinden birini yaratan, tarihin en eski uygarlıklarından biri olan İran, 1970-1982 arasında göz açıp kapayıncaya kadar, “alıştıra alıştıra” değiştirilmiştir. 1979’da İslam devrimiyle kabuğuna çekilen İran’da en büyük darbeyi de kadınlar yemiştir. Demokrasi bekleyerek referandumlarda Humeyni’yi destekleyen İran kadını, taşlanarak recm edilmeye başlayınca gerçekle yüz yüze gelmiştir!
Ama artık çok geçtir!
O İran, 1930’larda tıpkı Afganistan gibi Atatürk Türkiye’sini örnek alarak çağdaşlaşmış bir ülkedir. Tıpkı Afgan Karalı Emanuallah Han gibi, İran Şahı Rıza Pehlevi de Atatürk’ün çok yakın dostudur… Ancak, Atatürk Türkiyesi’ni örnek alarak bağımsız ve çağdaş olmaya çalışan İslam dünyası, emperyalist Batıyı fena halde rahatsız etmiştir.
Öteden beri Müslümanların akıl ve bilimden uzak durmalarını, hurafelerin bataklığında debelenmelerini isteyen Batı, İslam dünyasını yeniden hurafelerin bataklığına çekmek için çok uğraşmış ve bunda da başarılı olmuştur….
Bugün bütün İslam dünyası dinin bağnazca yorumlandığı diktatörlerin yönetimindedir. Bu konuda Batıyı en çok uğraştıran Türkiye’dir. Afganistan’da, Irak’ta, İran’da, Arabistan’da yaptığını emperyalizm bugün de Türkiye de yapmak istemektedir…
Çünkü, aklını kullanan demokratik bir toplumdansa, dinin bağnazca yorumlandığı bir ümmeti ve o ümmetin kayıtsız şartsız bağlandığı bir diktatörü kontrol etmek çok daha kolaydır….
Özetle bir zamanlar, İran’da, Afganistan’da oynanan oyun bugün Türkiye’de oynanmaktadır.
Sinan Meydan