Bir kişinin, toplumun, topluluğun veya bir olayın ne olduğundan çok dışardan nasıl görüldüğü ve anlaşıldığı, yani imajı belirleyici oluyor.
Siyaset, imaj çizmek için en etkili araçlardan birisidir.
Sanat da imaj için önemlidir.
Din de imaj aracıdır.
Son yüz yılda Dünya tamamen küresel sermayenin çizdiği imajlarla yönetiliyor. Holivud filmlerle Amerikan devletine bir millet yaratmak üzere imaj üretme fabrikası olarak çalışıyor. Nobel ödülleri de batı kültürüne, imaja yönelik bir faaliyet. Film festivalleri, müzik akımları, bilim kongreleri hepsi imaj ekseninde uygulanıyor.
Bir örnek; Slav ismi latince sklav demek, yani köle. Roma kölelerine sklav demiş. Sklavlar üstün Roma dilini konuşamayıp onları taklit eden slav dilini konuşmaya zorlanmışlar ve ortaya slav dilleri çıkmış, ancak imajları hiç değişmemiş, Avrupa’nın ayak takımı, köleleri. Başta Polaklar, sonra Sırplar, Ruslar hep ikinci sınıf kalmışlar ve nihayetinde Rus Devriminden sonra Avrupa medeniyetinin düşmanı imajıyla devam etmişler. Halen Rus tehdidi algısıyla Dünya dizayn ediliyor.
Örnekler çoğaltılabilir ancak fazla uzatmayalım. Türklerin imajı da Kurtuluş savaşında Dünya halklarının gözünde tavan yapmışken, Nato’ya dahil olduktan sonra Nato-CİA tarafından kurulan MHP ile Türklere de bir imaj oluşturulmaya çalışıldı. Türk eşittir MHP’li, sarkık bıyık, eli tespihli, beli tabancalı, mafyacı, bıçkın, maço, islamcı.
Solcuların Avrupa’ya iltica etmesi sonucu MHP imajı sadece bir örgüt olarak kalmıştı, ancak AKP iktidarından sonra MHP muhalefetin öncüsü olarak tekrar imajını büyüttü. Gezi döneminde Türk imajı Dünya’da yeniden tükselmişken MHP hükümetle ortak olup solcular da tamamen Türk karşıtı bir konum alınca Türk imajı olarak MHP hem ülkede hem de Dünya’da yükselmeye başladı. Solcular Kürtlerin ağzıyla Türk eşittir ırkçı, faşist, MHP’li fikrini sürekli tekrarlamaya devam ettikçe, Nato projesi olan Türk imajı pekişmeye başladı.
Sadece bununla da kalmadı. Türk imajı bir de islam ile özdeştirilmeye çalışıldı, çalışılıyor. Ziya Gökalp’in ortaya attığı Türklük ideolojisine göre Türk müslümandır, sünnidir, hanefidir ve maturidir anlayışına uygun hale getirilmeye çalışılıyor. Gerçek hayatta Maturidi olmayınca yerine nakşibendi yerleştirdiler, İŞİD’den Taliban’a, HTŞ’den Hüdapar’a, Adnan Hoca’dan Cübbeli’ye kadar geniş bir yelpazede nakşiliğin çeşitli renkleriyle süslenmiş bir islamın temsilcisi olarak Türkiye hükümeti imaj oluşturuyor.
Bu imaja göre Ruslardan daha kötüsü müslümanlar ve onların temsilcisi Türkler en kötü olarak medeniyetin karşıtı pozisyona yerleştiriliyor.
Hükümet zaten küresel bir piyon olarak görevini layıkıyla yerine getiriyor, ancak sol güçler de bu role uygun davranınca bu imaj pekişiyor, zira sosyalistler artık türkü çığırmıyor, şarkı söylüyorlar. İçinde Türk kelimesi geçiyor diye türkü sözünü literatürden sildiler, Pir Sultan şarkıları diyorlar, ne kadar komik duruma düştüklerini, Pir Sultanı da şarkıcı yapıp rezil ettiklerini farketmiyorlar.
Bir kişi, ya da toplum kendi elbisesini kendisi üretmeli ve giymelidir. Başkasının kesip biçip diktiği kıyafet onun bakış açısına ve zevkine göredir.
Türk isminin taşıyıcısı ve koruyan kollayan, yaşayan bizim Erenler olmuşlar. Osmanlı devleti Yunan ve Ermeni kiliselerinin elinde oyuncak olup 500 yıl Türk kimliğine karşı savaşmış, büyük katliamlar yapmış iken, o osmanlıyı savunanlar şimdi de Türk kimliğine sahip çıkamazlar. Türkçe’yi koruyup kollayan, geliştiren, canlı tutan Yunuslar, Pir Sultanlar, Türkçeyi konuşmaktan utananlar tarafından korunamaz.
Küresel modernizmin nasıl bir manüplasyon olduğunu göremeyenler, hiç olurlar, kendilerine de toplumlarına da yazık ederler.
Kendini tamamlamadan aşmaya çalışanlar amorf olurlar.
Erenler kendi kökleri üzerinde yükselirken, dallarında kuşlara yemiş, gölgesinde yolcuya serinlik, köklerinde toprağın derinlerine akan can ile gelişir büyür ve kendileri olarak göğ(e)rirler.
Aşk ile.