Mevki makam verilince ne oldum delisi oldu, taşımasını bilmeyene yetki vermişler önce babasını kesmiş, sonradan görme…! Halkımız bu etiketleri boşuna vermemiş, yıllar boyu gördükleri yaşanmışlıklar vardır. Abartılacak bir mevki-makam olmasa da her insan taşıyamaz çünkü…
Mevki makam insanı bozmaz. O mevki: temsil kabiliyeti olmayan, ehliyetsiz, liyakatsiz ve niteliksiz insanları bozar. Bir insanı tanımak için önce mevki makam vereceksin demeleri bu yüzdendir…
Ahlaki ve etik bir kimliğe sahip değilse bulunduğu makama hayrı olmaz. Bulunduğu mevkiye, makama, topluma karşı saygısı ve sorumluluk bilinci yoktur.
Halka ve makama sorumluluk bilinci olmayanda da adalet, vicdan ve merhamet duygusu yoktur. Bu tip kişilere makam vermek büyük bir vebaldir.
Biri sorun getirecek diye korkar, kapasitesi sorunla baş edecek düzeyde değildir. Fakat ilginçtir ki bilmediğini de bilmez…
Bilmediğini bilmemek kötüdür, zehirler insanı, kendini yenileme çabası, öğrenme çabası olmaz.
Koltuğunu çok sever, onun için vatanmış, milletmiş, hizmetmiş önemli değildir. Tek derdi koltuktur.
Dışarda insanlar türlü türlü konuşurlar, konuşsunlar umursamaz. Yeter ki yüzüne söylemesinler, kendisi ile yüzleşmekten korkar.
* Mevkiler, insanlara hükmetme ve despotça emir verme yeri değildir..
* Mevkiler, bulunduğun mevkii kullanarak, kendinden zayıf gördüğünü ezme yeri hiç değildir.
* Mevkiler, bilmediğin bir alanda ısrarla, insanlara zarar verdiğini bile bile koltuğa yapışma yeri hiç değildir.
* Mevkiler, başkalarının çalışıp çabalayıp yaptığı hizmetle, sanki kendi yapmış gibi hatta babasından kalan mirasla yapmış gibi böbürlenme yeri değildir.
*Mevkiler, düşünmekten korkmadan kendi ürettiğin projelerle, hizmetle mutlu olma yeridir.
* Mevkiler, adalette yarış yeridir, hizmette yarış yeridir.
* Mevkiler, mevkiden güç alma yeri değil, o mevkiye güç verme yeridir.
Geçmiş zaman, hiç geçinemeyen bir baba ve oğlu varmış. Baba, oğlunu
“Sen adam olamazsın” diyerek devamlı ikaz edermiş. Gel zaman git zaman oğlan, ülkenin veziri olmuş. Genç vezir, adamlarına babasını yanına getirmeleri için emir vermiş. Yaşlı baba, yaka paça vezir oğlunun huzuruna çıkarılmış. Kendisi ile gurur duyan vezir,
“Bak baba gördün mü beğenmediğin oğlun vezir oldu”
demiş. Baba oğluna şöyle bir bakmış ve demiş ki ;
“Oğlum, ben sana vezir olamazsın demedim, adam olamazsın dedim.” diyerek okkalı bir ders vermiş…
“Yüksek zatın yüksekliği alçaldığı, alçağın alçaklığı ise yükseldiği zaman artar.” İ. Hakkı Bıçakçızade.
İşini iyi yapmayan bir memurun aldığı maaşın haram olduğuna inanırım.
Bir caminin imamı, bir okulun öğretmeni, Belediye Başkanı veya memuru, Vali, Kaymakam ve Milletvekili…
Hangi makam olursa olsun, insan bulunduğu makamın hesabını verecek mutlaka.
Makam ne kadar yüksek olursa, sorumluluk o kadar çok oluyor.
Unutmayın ki, oturduğunuz makam sizin değil milletindir.
O makamda içtiğiniz çayın ve çayınıza kattığınız şekerin parasını bile bu millet ödüyor.
Öyleyse bu millete hizmet etmeye mecbursunuz.
‘Milletin işiyle ben mi uğraşacağım?’ diyen kişi o makamı hak etmiyor.
Bu kişi Milletvekili de olsa, Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı veya Müftü de olsa, makamın hakkını vermek için elinden geleni yapmakla mükelleftir.
Bazen bir ilçenin Belediye Başkanı ile oturuyorsunuz. Adamın havasından geçilmiyor.
Etrafına birkaç tane şakşakçı almış, şehrin sokaklarında tapınakçı ve yalakalarıyla sadece hava atıyor.
Yürüyüşü, konuşması, tavırları makamın ağırlığını kaldıramadığını çok net gösteriyor. Bazen de daha büyük mevkilerdeki insanlara bakıyorsunuz halk içinde ki mütevazi tavırlarını görünce, o küçük belediyenin küçük koltuğunda oturan adamın ne kadar küçük olduğunu anlıyorsun.
Makamlar, millete hava atmak için değil millete hizmet etmek için sizlere birer emanettir.
Makam sahiplerine hata yaptıran en önemli şeylerden bir tanesi, yapıcı eleştirilere kulaklarını tıkamalarıdır.
Yüksek bir makama gelince, herkes çevrenizde dolaşmaya ve sizi övmeye başlayacaktır. Bu tehlikeye karşı uyanık olmazsak şişik egolu ve sadece yardakçıların kuklası haline geliriz.
Sizi sürekli övenleri etrafınıza toplar, eleştirenleri uzaklaştırırsanız, çevrenize kör olursunuz. Akıl gözü, makamın şehveti ve çevrenin alkışlarıyla körelen insanın hatalar yapması kaçınılmaz olur. Bu hatalar sizi hem dünyada hem ahrette ateş çukuruna düşürür.
Seçim dışında ki zamanını iş adamları ve makam sahipleri ile geçiren Milletvekili veya Belediye Başkanları, seçim zamanı halkın içine girince milletten tepki ve protesto alıyor.
Vekil olduğu şehre her gittiğinde hep aynı şakşakçılarla dolaşan hep aynı kişilerle aynı lüks mekanlarda yemek yiyen Vekil, seçim zamanı aldığı tepkiye şaşırıyor.
Mahalle arasında bir çay ocağında içilen çay, ara sokaklarda bir garibanın evinde yenilen yemek sizi halkın içinde tutar.
Bedeniniz halkın arasında dolaşırsa, ruhunuz ve ufkunuz halka hizmet etmeye daha yakın olur.
Genç bir Kaymakam, ilçesinde yapılacak olan bir anma programı için salona girmiş.
Kulis odasında programın başlaması beklenirken, genç Kaymakam ebediyete intikal etmiş ve anma programı düzenlenecek olan kişinin salona geldiyse programa başlanmasını istemesi ile ortam buz gibi olmuş.
Yanında ki yöneticilerden birisi kendisini uyarınca, Kaymakam mahcup olmuş.
Bu ülkede yönetici olup, bu milletin değer verdiği insanları bile tanımıyorsanız, mahcup olursunuz.
İşimiz gereği birçok makam sahibinin odasına giriyoruz.
Odasında ve masasında kitap olan çok az makam sahibine rastladığımı söylesem siz bile şaşırırsınız.
Milletvekili, Vali, Belediye Başkanı, Kaymakam, Müftü veya Emniyet Müdürü gibi makamlarda olan insanlar kendilerini yenilemiyor, güncelleyemiyor, okumayı hayatlarının bir parçası haline getiremiyorsalar, ‘Bu millet neden okumuyor?’ sorusunu sorma hakkına sahip değiller.
Kendisi kitap okumuyor ama öğrencilere kitap dağıtıyorum diye reklam yapıyor.
Okumuyorsanız, milleti de okuyamazsınız.
Milleti okuyamazsanız, millete hizmet edemezsiniz.
‘Makam insanı bozuyor’ diye düşünülür…
Bu doğru bir düşünce değildir…
Ne yani makam insanı bozuyorsa hep o makamlar kötü insanların elinde mi olsun?
Veya tüm makam sahipleri bozuk mu?
Makamın havasına, makamın şehveti ve cazibesine kapılırsanız, o makam sizi bozar.
Sizi bozan şey makam değil, makamı kullanma ve makama bakış açınızdır.
Değerli okurlar size bugün siyasi hayatı ibret ve derslerle dolu bir belediye başkanı Bedrettin Dalan’ dan söz edeceğim.
1984 yılında Kurucuları arasında bulunduğu Anavatan Partisi’ nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. 1989’a kadar görevde kaldı ve İstanbul’da büyük hizmetleri oldu. İktidarın gücünü de arkasına alarak yaptığı hizmetler İstanbul’da yapısal ve kalıcı değişikliklere dönüşüyordu. Başarılı hırslı ve ihtiraslıydı şöhreti İstanbul sınırlarını aşmıştı. Bu durum onda yönetilemez bir yükselme ve başına buyruk hareket etme davranışına dönüştü. Etrafında ona sen yaparsın sen büyüksün diyenlerin verdiği suni güçle Partisi ile ve onu belediye başkanı adayı olarak İstanbul’a gönderen Rahmetli Özal’la arası açıldı. Ve bu durum onun için sonun başlangıcı oldu. İhtiras ve hırslarının sonucu, önce belediye başkanlığını kaybetti. Sonrasında ise parti kurma başka partilere geçme genel başkanlık yarışı gibi bir dizi hata üstüne hata yapıp, yenilgi üstüne yenilgi alarak, siyaset tarihinde kısa bir gezinti ile ve devamında tamamen silindi.
Yazımıza bu konuyla ilgili bir Yörük sözü ile son verelim…
“Makam insanı bozmaz, ayarını ortaya çıkartır.”
Eğer mevki makam sahibiyseniz veya siyasete atılmayı düşünüyorsanız, Size yapıcı, düzeltici ve cesurca profesyonel destek verecek özel bir danışman edinin…