HAYATIMIZI SÜREÇ ODAKLI MI, SONUÇ ODAKLI MI YAŞAMALIYIZ ? YOKSA İKİSİNİ BİRDEN YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?
Aramızdaki pek çok kişinin yanıldığı noktalardan birisi de sadece sonuca endeksli olmaktır. Kişisel gelişim yolculuğunda, hangi dal ile ilgilenirsek ilgilenelim, karşımıza çıkan ilk şeylerden biri şudur: Hayat bir yolculuktur, varılacak bir yer değil. Öyle deneyimler yaşarız ki, doğrularız bu söylemi. Hatta öyle ki, “anda kalmak” dillere pelesenk olur, yoldan keyif almaya çalışırız. Dinginleşmeye ihtiyaç duyduğumuzda daha da uygulamak isteriz bu hali.
Sonra sabah olur. İşe gideriz.
Bitirilmesi gereken işler, tamamlanması gereken görevler. Koştur ha koştur. Ne kadar kazandın, kazandırdın? “Deadline” denilen “Son tarih” lere uydun mu? Sonuçtan haber ver, sonuçtan… Öyle ya, “Sonuç odaklılık” adında bir yetkinlik var. Bir çok spritüel öğreti yola odaklan, yoldur mühim olan derken; iş hayatı der ki nasıl yaptığına değil, ne çıkardığına bakarım. Yani, “yoldan bana ne” der.
Her işletme elbette ticari mantık güder ve ne katkı sağladığımız, ne değer oluşturduğumuz, ne kadar ilerlediğimiz, ne kadar rakam büyüttüğümüz oldukça önemli. Önemli de, acaba şu sonuç odaklılık yetkinliğini, “süreç ve sonuç odaklılık” olarak her yerde değiştirsek mi?
“İnsan” faktörünü öne çıkarmaya çalışan uygulamalar şöyle dursun, asıl ajandası salt üretilen sonuca bakmak olan kurumlarda, çalışanlar kendilerini limon sıkacağından yeni çıkmış limon gibi hissetmiyorlar mı akşamları? Anlam arayışları, boşluk doldurma çabaları hep bu doğrultuda çıkmıyor mu daha çok?
Öyle ya da böyle, en kolay, en çabuk sonuca ulaşmaya çalışan beyaz yakalı; herhangi bir kişisel gelişim seansı sonunda “yola bak, yolun tadını çıkar” önerisi ile karşılaştığında, bu öğretiyi iş yaşamına nasıl yansıtır? Nasıl yansıtmalı? İş – özel yaşam dengesinin vazgeçilmez bir parçası değil midir bu konu?
Süreçlerin işleyişinden keyif almadığı sürece bir insan, hangi işi yapıyor olursa olsun, salt sonuç odaklılık ile tam olarak tatmin olamaz. Dolayısı ile uzun süre o işi yapamaz kanaatindeyim. Bir de raporlama yapılan kişiler bu paralelde düşünmüyorsa, denge kurmak iyice zorlaşır. Her şeyi kendince eksiksiz yaptığına inanırsın, keyif de alırsın, bazı sonuçların “zaman” alacağını da bilirsin; sonra biri pat diye çıkar ve “ne oldu bu iş, sonuç olarak?” der ve bütün hevesin kaçar. Adeta donakalırsın…
Kimse örtülü konuşmamalı artık, yıl olmuş 2022 iletişim çağı bilmem ne, ancak hala karnından konuşan yönetici ve çalışanlar var. Milyon kere “iletişim” desek de, söylemekle düzelmiyor ilişkiler. Kuşbakışı daha net görüleceğini düşünsek de, yukarı çıktıkça belli ki birçok kişi için rakamlar göz kamaştırıcı. Hani detaylarda gizliydi başarı? Hani tatmin ve anlaşılmış hisseden insanlardı başarıya taşıyacak olanlar? Hani iş hayatı, liderlik, yönetim kısa mesafe koşusu değil maratondu?
Bunlar hep duygusal zeka işte…
Sindirmeden, andan süreçten gidilen yoldan keyif almadan koca bir ömrü tüketmek değil asıl istediğimiz kanaatimce… Bir çalışanın hayattaki en büyük şanslarından biri, “salt sonuç odaklı olmayan, bütünü görebilen, bütünü sevdirebilen, yolun keyfini yaşatabilen yönetici” ile karşılaşmaktır. Bu arayışta olmak da kimseyi şaşırtmamalı. Bu şansa vakıf olanlar ise her daim şükretmeli ve bu şekilde “yönetmeye” niyet etmeli.
Herkese, bu deneyimi yaşatabilecek, yaşam duruşunu bu perspektiften zenginleştirecek ekip arkadaşları ve yöneticiler nasip olsun.
İnanç ve maneviyat açısından olayı inceleyecek olursak…
Yanıldığımız noktalardan birisi de sonuca endeksli olmaktır. Sonuca kilitlenen çalışmalarda, haram helâl ölçüleri çoğu zaman uygulanamaz. Sonuç bir netice olurken süreç devam eden zamandır. İmtihan, sonuçta değil, süreçte yapılmaktadır.
Öğrencilerini itina ile takip eden öğretmen, onları sınav kâğıdında verdikleri cevap işlemlerine bakarak değerlendirir, işlem doğru olduktan sonra sonuçtaki küçük bir hatayı çoğu zaman affedebilir de…
İnsan, hayat sürecindeki muamelelerinden sorumludur. Sonucu yaratan Allah, sonuca giden yolda, kulunu emir ve yasakları ile sorumlu kılarken, sonucu kendine saklamıştır.
Rabbimiz Ankebut Suresi’nin 2. Âyetinde : “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” ikazıyla, sürece dikkat çeker. Yaşanan süreç içerisinde kişi istidat ve temayüllerine göre mutlaka bir imtihana tabi tutulur. Kader, süreç örgüsünü örerken kulun iradesini sorumlu kılar, İlâhi hüküm de sonuçta tecelli eder.
Süreç imtihanında sorumluluğunu üstlensin diye seçme ve tercih etme bağlamında insanın cüz-i ihtiyarisi serbest bırakılmıştır. Bu imtihan sürecinde enfüsî (özel) ve afakî (genel) mânâda hak ile batılın mücadelesi sürer. Cin ve insanın mücadelesi, imtihana kadar değil ölene kadar devam eder.
Mülk Suresi’nin ikinci âyetinde “O, hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” , derken “belâ” ifadesiyle zikredilen imtihan; musibet, masiyet ve taati kapsamaktadır.
İnsan; emirlere itaat etmekle, yasaklara asi olmamakla, musîbetlere sabretmekle imtihan edilmektedir ki sabır üçünü de kuşatır. Bu cümleden olmakla, enfüsî dairede nefis, duygu, kalb ve vicdan ile afakî dairede, eş, evlad, mal-mülk ve çevre ile imtihan olur. Bunlar sürece odaklı imtihan malzemeleridir, unutmayalım ki, sonuca odaklanan sadece hükm-ü İlâhîdir.
Süreçteki imtihanın ya da imtihan sürecinin tecellileri çok değişik olurken aynı zamanda çok değişkendir. Canlı kuşun karıncaları yemesi ile cansız kuşu karıncaların yemesi gibi. İnsan âleminde de aynı sahnede aynı malzemelerle sadece “sen” imtihan olduğunu zannederken nice “siz”ler de o alanda imtihanını vermektedir. Bu bile imtihan eden Allah’ın güç ve kudretinin bir küçük tezahürünün resmidir. Evet, imtihan, özelde ne kadar farklılık arz ederse etsin genelde imtihandır ve kul süreçten sorumludur.
Enfal Suresi’nin 28. Âyetindeki “Biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihandır” ifadesinde “imtihan” şeklinde tercüme edilen “fitne”ye bir kuyumcu hassasiyetinde eğilmek istiyorum. Altın ve gümüşün diğer maddelerden ayrıştırarak saflığını ortaya çıkarmak için çok yüksek ateşte eritmek anlamındaki fitne, kul için maldır, evlat ve eştir. Bunlara çevredekileri de dâhil edebilirsiniz. İşte bütün bunlar, sürecin içerisinde muhatap olduğumuz ve imtihan edildiğimiz şeylerdir. Bunlara menfi mânâda yokluk, fakirlik, açlık vs. de ilave edebiliriz.
Süreç merhalesinde sırasıyla yapılması gereken işlerin başkasına havale edilmesi tembellik ve sorumluluktan kaçmak iken yapılması gerekenlerin hakkıyla yapıldıktan sonra ortaya çıkan sonuca kanaat etmek, rıza göstermek tevekküldür.
İşlerin tertip ve tanziminde akıllı ve hikmetli hareket etmek çalışmaya şevki kamçılarken, süreci tıkayan mevcudu kâfi görmek, himmetsizlik ve gayretsizlik olup kötü sonucun gerekçesi olur. Sonra da kalkar kadere sitem eder.
Sonuç odaklı mı? Yoksa süreç odaklı mı hayatı yaşamalıyız ? sorusunun cevabını eğitici-öğretici yaşanmış bir hikayeyle devam edelim… Ne dersiniz…
04 Temmuz 1952 günü 34 yaşında bir kadın, Pasifik Okyanusu’na dalarak, Catalina adasından, 21 mil batısında kalan Kaliforniya’ya doğru yüzmeye başladı. Adı Florence Chadwick olan bu yüzücü, Manş Denizini her iki yönde geçen ilk kadındı. O sabah su, vücudu uyuşturacak kadar soğuktu ve sis o kadar yoğundu ki, beraberindeki tekneleri güçlükle seçebiliyordu. Milyonlarca insan televizyonlarından onu izliyordu, köpekbalıkları ve dondurucu soğuğun etkisini hiçe sayarak 15 saat yüzdü. Bu süre sonunda eşlik edenlerden kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Yakındaki bir teknede bulunan annesi ve antrenörü, sonuca çok yaklaştığını ve devam etmesini söyledilerse de o bunu dinlemedi ve tekneye çıktı.
Florence Chadwick yüzücü olarak sürecin gereklerini yerine getirmesine rağmen neden böyle bir karar vermişti?
Durumu süreç ve sonuç bağlamında değerlendirelim…
Süreç girdiyle (talep, bilgi, deneyim, hammadde, teknoloji vb.) başlayan ve çeşitli işlemlerle bir çıktı üreten birbiriyle bağlantılı etkinlikler dizisidir. Bir şirketin ana faaliyet konusunu tanımlayan temel süreçler, hiyerarşinin dikey yapısı üzerinde çeşitli kademelerde başlayan ve bölümler arasında yatay olarak akan uygulamalarla yürür.
Örneğin: Pazarlama, İşletme, Teknik, Finans, Muhasebe bölümleri kendi içinde ast-üst ilişkileriyle dikey çalışırken diğer bölümlerle iletişimini yatay sürdürür. Süreçleri ne kadar ayrıntılı tanımlarsanız tanımlayın kitaba uygun yürütülmesinde – robotlarla, yapay zekayla çalışmıyorsanız- insan faktörü devredeyse faaliyetler sırasında sapmaların olma ihtimali de yükselir.
Sonuç odaklılık ise hedefe ulaşmak isteyenlerin yüksek performanslı çalışma ve ilişkilerinin bütünleşik bir sonucudur. Değişen şartlarda, önceden belirlenen kuralların işlemediği durumlarda bile ilkeli davranarak, yaratıcılığın ve kararlılığın gücüyle rotada kalarak yeniden konumlanmaya bağlı bir sonuç elde etmekten söz ediyoruz. Değilse, Makyavelizm’in her türlü ahlak kuralını hiçe sayan siyaset teorisi ile “sonuca giden yolda her şey geçerlidir!” şeklinde bir rasyonelleşmeden söz etmiyoruz. Hani motivasyon cümlesi “Asla vazgeçme” var ya! Bu enerjiyle hareket edersiniz. Eğer ilkesiz davranılırsa sonuca odaklı olarak hedefe ulaşabilirsiniz; ancak süreçle ilgili adımları atarken de verdiğiniz hasarların önemi kalmayacaktır.
(Bazen bu “Asla vazgeçme!” cümlesinin yanlış hedef, yanlış zaman, yanlış strateji ve yanlış uygulamayla asla sonuç vermediğini de belirtmem gerekir. O zaman çekilmesini de bilmek gerekir).
Futbol takımlarının galip gelmesi çok sayıda daha önce çalışılmış oyun şablonlarının durumsal olarak uygulanmasıyla gerçekleşir. Maç esnasında antrenmanlarda çalışılan oyunların tıpa tıp benzerleriyle karşılaşılmaz. Bu nedenle anlık stratejiler ve taktikler kullanılır. Esnek dinamik stratejiler gündemdedir. Zira sürecin yürütülmesinde yalnızca temel ilkeler işe yarar. Keşfedilmemiş bir vadide yalnızca ana yolları bilebilirsiniz ancak engelleri aşmak için gereken patikaları duruma göre oluşturursunuz. Oyun kurucularla, defans ve forvet adamlarıyla bağlantılar ana yolları çizer. Oyun sırasında etkileşim altında ise yeni yollar oluşturulur. Her şey, taktiksel bir neden yok ise, galibiyet sonucuna odaklı olmak üzerine kuruludur.
Büyük taarruz işgal ordularının İzmir’de denize dökülmesiyle son buldu. Savaşan unsurlara yalnızca “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir” talimatı verilmişti. Bölgedeki her birim kendi içinde stratejik yol haritasını, lojistiğini, saldırı noktalarını ayrı ayrı tasarlamıştı. Haberleşmenin çok zor olduğu o gününün koşullarında bundan başka bir çare de yoktu. Sivas Kongresinde dile getirilen “Ya İstiklal Ya Ölüm!” söylemi ise savaşma azminin itici gücü olmuş; mücadele veren kadın, erkek, çoluk çocuk herkesin zihninde bir kurtuluş vizyonu yaratılmıştı.
Sonuç odaklı bu eylem çağrısına rağmen her unsur kendi süreçlerini düzenleyerek yola çıkmıştı. Savaşan her unsur kendi bölgesindeki zaferi nihai zaferle bütünleştiremeseydi neler olurdu?
Kunduzların nehrin akıntılı bölgelerinde su altında inşa ettikleri baraj tam anlamıyla bir sonuç odaklılık örneği olarak ele alınabilir: Kunduzlar ön dişleriyle kestikleri ağaç dallarından nehirlerde barajlar oluşturarak suların gidişini engeller; orada yuva yaparlar. Birer baraj mühendisi olan bu memeliler hiyerarşisi olmayan bir organizasyonla işleri yürütürler. Hepsinin zihninde nasıl baraj yapılacağına dair ortak bir resim vardır. Ancak bu resim sürünün her üyesinin hangi dalı diğerini gözeterek nereye koyacağını bildiği bir sürecin arka planda işleyişiyle ortaya çıkar. Kunduzların bazıları gözcülük yaparken bazıları dalları taşıyarak akıntıyı kesen barajı inşa ederler. Tehlike anında gözcüler palet şeklindeki kuyruklarını suya vurarak diğerlerini uyarırlar. İlginç olan aralarındaki doğal iş bölümüdür. Birisi de “Ben yoruldum biraz da siz çalışın” demez, her şeyi ortak dayanışma içinde gerçekleştirirler.
Süreç odaklılıkta işin ilgililerce ayrıntılı bilinmesine ihtiyaç var. İstenilen hedefe nasıl ulaşılacağının adımlarının izlenmesi halinde de sonucun elde edileceği varsayılır. Örneğin, hukuki süreçler tamamlanması gereken ardışık eylemlerden oluşur. Burada sürecin tüm eylemlerinin doğru yapılması halinde bizi sonuca götüreceği düşünülebilir. Her safhanın tekrar tekrar kontrol edilmesi ise hata payını azaltır. İş güvenliği ile ilgili uygulama ve önlemler buna örnektir. Ancak tüm kurallara rağmen insan faktörünün durumsallığı, kişiselliği ve o anki yorumları devreye girdiğinde sorunlar yaşanabilir. Problem çözme yöntemleriyle ilgili tüm teknikler kullanılsa da inisiyatif kullanma, risk alma kararı verilebilir. Hayatı tüm senaryolarıyla kâğıda yazmak mümkün olmadığına göre öngörülemeyen durumlar için çoğu zaman sezgisel kararlar vermek zorunda kalınacaktır. Kalite Yönetim Sisteminin devamlılığı da sistem takıntısı hatasına düşmeden, bu söylediklerimizin başarıyla uygulanmasına bağlıdır.
Alışveriş merkezlerinde bir etkinlik planlamasını süreç ve sonuç ilişkisiyle ortaya koyalım. Pazarlama bölümü neyi, neden ve nasıl yapacağını birlikte çalışacağı tedarikçilere, bölüm ve birimlere kavratmadıkça, onların önerilerini almadıkça yapılacak işlerin süreç yönetiminde engellerle karşılaşılacaktır. Yalnızca sonuç istediğinde hedefe giden yolun inşasında uygulamada farklılıklar ortaya çıkabilecektir. Öte yandan yapılacak işlere, miyop bakış açısıyla odaklanıldığında ise hedefe ulaşmada etkin çözümler üretilmeyecektir. Süreç ve sonuç ilişkisi önce zihinlerde kurulmalıdır.
Her şey dönüp dolaşıp nereye gideceğini bilmekten geçiyor. İnsanın hedefe odaklı olma motivasyonu değişen koşullara göre kararsızlığa düşmeden yeniden konumlanmayı beraberinde getirecektir. Bu nasıl olacaktır?
Ulaşılmak istenen hedeften başlayarak adım adım geriye gelmek ve süreci başlatarak ileriye gitmek gerekiyor. Süreç ve sonuç ilişkisi ancak bu şekilde kurulabilir. Bir günün iş planı o günün en son saatine gelindiğinde nelerin tamamlanmış olması gerekiyorsa bütün günün zamanlaması da ona göre sondan başa doğru önceden hazırlanır. Baştan itibaren yeniden ileriye gidilir. Beklenmedik durumların ortaya çıkması halinde de öncelikler arasında yer değiştirmeler yapılır.
Özetle süreç ve sonuç odaklı çalışmanın birlikte yürütülmesi halinde hedefe en az kayıpla ulaşmanın mümkün olacağını söylemek istiyorum.
Azimli yüzücü, Kaliforniya kıyısına yarım mil kala sudan çıkışının nedenini şöyle açıkladı: “Karayı görebilseydim, başarabilirdim!” Vazgeçmesinin nedeni ne yorgunluk ne de soğuktu… Yüzücü olarak tüm teknikleri uygulamıştı, özetle sürecin gereklerini yerine getirmişti. Ancak sis nedeniyle hedefini göremediği için yarışı bırakmıştı. Florence Chadwick daha sonra aynı etabı erkeklerin rekorunu iki saat farkla geçerek başarıyla tamamladı…
Eğer süreç ve sonuç odaklı yaşamanın keyifli birlikteliğini yürütemiyorsanız mutlaka profesyonel yardım almalısınız. Bunun için isterseniz bana telefon 0544 724 36 50 numaramdan bana ulaşabilir veya yazabilirsiniz.
Sonuç ve süreç odaklılığın harmanlandığı, etkileşimli esnek uygulamanın birçok noktada zorunlu hale geldiği çalışma tarzında, görev alan herkesin bir gözünün sonuçta bir gözünün süreçte olması sürdürülebilir başarının da anahtarı olacaktır.
Her iki ruhuda denk tutmak gerekir bazen tek ruh içinde kalırken bunalıma girmemiz mümkündür mümkün olan tek şey dengede tutmak bunları değerli hocam ekrem çulfa hocamdan öğrendim, yazar feyyaz gürbüz